Arkadaşını Davet Et


Hz. Amine-1962
Hz. Amine-1962
Hz. Amine-1962

Hz. Amine-1962 (001666)

0.0
Tedarikçi : Minber
Para Puan : 100
İndirim Oranı : %54 İndirim
KDV Dahil : $21.23
İndirimli : $9.77
KDV Dahil : $9.77
Barkod : 9789757161196
KÜ-7
Dini Kitaplar - Ashabeler

Hz.Amine Kitabı Peygamberimizin mensup olduğu Haşimoğulları'nın büyüklerinden başlayarak Rahmet Müjdecisinin gelişinin izlerini, Hz. Aminenin Gözünden Konu Almıştır.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, insanoğlundan kime dokunulsa bin ah işitiliyor. Ona hizmet için yaratılmış, diğer bütün varlıklar ise, yaratıldıklarına pişmanlar. İnsa-noğlunun yaptıklarına baktıkça, utançlarından kıpkırmızı, alı al, moru mor kesiliyorlar.

İnsan, o en şerefli mahlûk, güzel Allah’ın yeryüzüne gönderdiği halifesi, nur tecellisiyle özene bezene süsledi-ği canlı, şimdi Allah tarafından kendisine ihsan edilen ne varsa hepsinden soyunup çırıl çıplak kalmıştır.

Nuh kavminin gericiliği, Ad ve Semud kavminin mad-decilik ile yırtıcılığı, Lût kavminin hayasızlığı, İsrail kavmi-nin şımarıklığı ve diğerlerinden arada ne fark kaldı.

Çeşitli icatlarla yeryüzü, bir halı kadar küçüldü. Herkes, kutuplardan kutuplara, birbirini görüyor, yaşamını izliyor. Bu böyleyken, her ne hikmetse, karşılıklı iyiyi, güzeli değil; çirkini, kötüyü kapışıyor.

Böyle bir çağda, birleşmek, sarmaş dolaş olmak, kar-deşten yakın bir bağlılık, kurtuluş için tek çare iken, aksine bölünmeler, ayrılıklar benimseniyor.

Bütün bunlara sebep, insanın terbiyesinde devamlı olarak maneviyatından uzak bırakılışıdır. Herkesin derdi aynı. Her taraftan benzer feryatlar yükseliyor:

"Bugünkü dağınıklığımız, parçalanmamız, hiç bir gaye-ye sahip olmayışımızdandır." Haklılar.

Bir sürü, yemyeşil otlaktan uzaklaştırılır, çıplak toprakla başbaşa bırakılırsa elbette böyle olur.

Ülkü! Hedef! Gaye! Bunlar yok mudur? Hz. ve Acirc;dem ya-ratıldığından beri vardı ve halâ da var. Bütün hüner, ortak hedefi, gayeyi bulunca artık yoldan çıkmamaktadır. Bu gaye ve hedef apaçık karşımızdadır. Gözleri biraz olsun aydınlananlar, göğüsleri açılanlar, hemen görürler. Gelip geçici tedbirler faydasızdır.

Birlik olmak için Bir e, Bir olana inanmak, çevresinde kenetlenmek gerekir. ve Acirc;demoğlu için en büyük hedef ve gaye budur.

Şu gökyüzünde, kâinatta, insandan çok yıldızlar var irili ufaklı. Bunlar Allah’ın emriyle yaratılır yaratılmaz, O tek nur çevresinde toplandılar. En küçük bir dağınıklık, ayrı-lık göstermeden hayatlarını yaşamaktadırlar. Bizim çekim kuvvetiyle durduklarını öğrendiğimiz her şey, gerçekte Al-lah’ın nur tecellisinin bağlarıdır. Yıldızlar bu bağları kopar- mamışlardır. Yeryüzü de öyle değil midir?

İnsandan gayrı ne varsa, hepsi aynı Bir’den fışkıran Nur etrafında ibadettedirler. Saat saat, gün gün, mevsim mevsim, çağ çağ, bu ibadetleri aksamadan sürüp gitmek-tedir.

Ne acı ve ne yazıktır ki, sadece insan, saniye geçmeden karakter değiştirmektedir. O, tarih boyunca daima böyle yapmıştır. Hürriyet diye yırtınmıştır. Verilince bıkmış, bu sefer zulmü dilemiştir. Zulümden yaka silkince tekrar hür-riyete kavuşmak baş arzusu olmuştur.

Yeryüzünün şu keşmekeş haline bir göz atınca, bu-nun böyle olduğunu derhal anlarız. Yığın yığın milletler, birbirlerinin çektiğini gördükleri halde, sırf bir özenti, bir bezginlik, bir yenilik gayreti uğruna, aynı hayatlara imren-mektedirler. Kimisi hürriyete, serbestliğe koşuyor; kimisi onlardan kaçıyor. Bir kafese kuşların doluşu ve boşalışı gibi.

Bütün bunların altında, insan karakterindeki renk de-ğişikliği, gelgeç hevesi, taklitçiliği var. Dört milyarı aşkın insan, birbirine küsmüş gibidir. Hayalinde yarattığı dün-yasına çekilmiş, yeryüzünün asla yaşamadığı bir hayatın sahibi olmak istemiştir. Ama, karakterinin gerektirdiğini de gecikmeden vermiştir. "Ülküm, hedefim, gayem yok." demiştir.

Böylesine sapkın ve çılgın gidişe dur demek için ge-cikmek, insanın kurtuluşunu ebediyen yok etmekle bir-dir. Böyle darmadağınık bir hal arzeden Ademoğlu, bir gün gelecek, şaşkınlarını tekrar bir araya getirecek, onlara deva ve ilâç olacak olan Allah’ın çevresinde onları topla-yacaktır.

Selâmet, halâs, huzur, dünyadan kopuştan sonraki ebedî saadet, hep bu teslimiyetle gerçekleşir.

Yaratılıştan beri, nice nice peygamberler bunun için görevlendirildiler. Fakat insan, aldandı. Her ululuğu ken-disinde var zannetti. Şimdi ektiğini biçiyor.

Hele Semavi dinleri, dünyadaki menfaatleri için bo- zuşu, İslâmiyet nuruna gözlerini kapatışı, en büyük kaybı oldu.

İslâmiyet ondan ne istemişti? Tek yaratan Allah’ın etra-fında birlik olmasını. Elçisine şehadeti. Tebliğ ettiği nurla yolunu bulmasını. Kısacası hep iyi, güzel arzuları.

Ülkü, gaye, hedef yok diye, şimdi sızlanış niçin? Mad-de medeniyeti daima şekil değiştirir. İnsanoğlu yaratıldı-ğından beri var olan her topluluk, madde mânasında bir medeniyete sahiptir. Bu medeniyetler zamanla değişti. O kadar.

Fakat İnsan ruhunun kurtuluşunu hazırlayan asıl me-deniyet değişmez. Temel birdir. Allah’a, meleklere, ki-taplara, resullere, âhiret gününe iman ile hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak. İnsan için bundan daha ileri hangi gaye vardır?

;Yeryüzünün gördüğü en hayırlı gecede, Kadir Gece-si nde inen Kuran, İlâhi anayasa, emir ve yasaklarıyla, âyet âyet arzulanan kurtuluşun güneşleridirler. Asla bat-mayacak güneşleri.

Kolay değildir, alabildiğine yayılan sapkınlığı bir anda yok etme, insanoğlunu derleyip toplama. Nesiller ister. Bir oya işleyiş sabrıyla, azmiyle, çalışmayı gerektirir.

Bir baba, en hayırlı baba mı olmak istiyor? İşte Hz. Ab-dullah’ın hayatı. Bir anne, en hayırlı anne mi olmak isti-yor? işte Hz. Amine’nin hayatı. Bir aile, en hayırlı aile mi olmak istiyor? İşte Hz. Hatice’nin hayatı. Bir kız en hayırlı evlât mı olmak istiyor? İşte Hz. Fâtıma’nın hayatı. Bunlar örnek alınabilecek yaşanmış en güzel hayatlardır.

Herhangi bir insan gecelerini mi değerlendirmek istiyor? işte o hayırlı, en hayırlı gecelerden Kadir gecesi ve Hz. Muhammed in (sav) doğduğu gece.

Bu misallerimizi pek çoğaltabiliriz. Bunlar demek değil-dir kı, insan tarihi, olaylarıyla tıpkı yaşar. Hayır. Önünde, mis kokuları dışarıya vurmuş bir çiçek bahçesi var. İçeri girmesi, dilediği çiçeği devşirmesi kâfidir.

Yem ve perişan nesil, hiçbir şey bilmiyor. Ona kılavuzluk yapacak olanlar, üşenmeden, yorulmadan, anlayaca-ğı dille, seçeceği sesle, ilhamla; aklına, kalbine, vicdanına

hitap ederek, kurtuluşunu hazırlayabilirler. Muhtaç olduğu ülküyü, Allah’ın nur tecellisini göstererek verebilirler. ve Acirc;de- moğlu’nun dağınıklığından, sapkınlığından, gericiliğinden eser kalmaz. Hepsi o nur çevresinde birleşerek günahın titrettiği, üşüttüğü, benliklerini ısıtabilirler.

"Cennet annelerin ayakları altındadır" mübarek ikazı boşuna yapılmamıştır. Onu bilhassa işlemek gerekir.

Hz. Hatice’yi, Hz. Fâtıma’yı bunun için yazdım. Şimdi de Hz. Amine’yi aynı gayeyle kaleme aldım.

O şaşkın, perişan insan, kendisine doğru yolu göste-receklerden azar, zorbalık istemiyor. O öyle biçaredir ki, bütün günah çıplaklığına rağmen sanki annesinin süt ku-zusudur. Ninnilere ihtiyacı vardır.

Bu bakımdan, okuyacağı eserler, ders hüviyetinden çıkmalıdır. Ona, farkettirmeden ihtiyacını vermelidir.

Fakat bu uğurda asla tarih değiştirilmemelidir. Bir ya-zar için en zor hazırlık budur.

Gaye uğruna uğraşıp didinirken, okuyucuyu inandır-mak maksadıyla sahifelere kaynaklar ilâve ederse, belki kısa yoldan inandırır ve o eserin güvenirliğini artırır. Ama eser bütün cazibesini kaybeder. Okuyucunun dikkati da-ğılır. Hattâ bazıları kitabı kaldırır atar.

Esasen şüpheciler, vehimliler için kaynaklar da yetmez. Bu sefer kaynaklara inanmaz. Onu tâ başlangıca, olayın cereyan ettiği zamana götürüp, yaşatmak lâzımdır ki, bu mümkün değildir.

O halde, bilhassa ve en başta Kur’ân-ı Kerim’e tutunularak, bu çağın imkânlarıyla tarihi karşılaştırarak, akla hitap etmek başta gelir.

Ben bunu beş yıldan beri tecrübe ettim. Elliyi aşkın ve her biri dört yüz sahifeyi geçen eserlerimin okunup tüke-nişi, bende yaraya tam parmak bastığım inancını doğur-du. Beş yılda üç yüz bine yakın kitabın satılması, onları alanların başkalarına da okutması, ancak beni cesaretlen-dirdi. Aynı usulle devam etmenin en doğru yol olduğuna inandırdı.

Hz. Amine eserimi böyle bir ilhamla bitirdim. Okuyu-cunun tam faydalanması ve bilgisinin noksan kalmaması için, eseri iki kısım halinde, bir kitapta topladım.

Birinci kısım, Cahiliyet devrinin sonlarından Hz. Ab-dullah’ın doğumuna kadar gider. İkinci kısım ise Hz. ve Acirc;mi- ne’nin doğumundan vefatına kadar uzar.

Öyle ümit etmekteyim ki, eseri okuyanlar, kitap biter bitmez, bugünkü ümitsizliklerini derhal unutacaklar, ye-niden hayata gelmişçesine bir imanla, Allah’ın nur tecelli-sinin aydınlığında yürüyecekler, nihayet aradıkları hedefi bulup, Allah’ın çevresinde en geniş göz aydınlığıyla, en ferah göğüs zenginliğiyle toplaşacaklardır.

Ayrılık gayrılık bitecek, dağılma son bulacak, yeryüzü-nün tozu dumanı çekilecek, her şey, insan dahil, yaratıldı-ğı andaki şerefini bulacak, onurunu giyinecektir.

HZ. ve Acirc;MİNE’NİN KISA BİYOGRAFİSİ

Adı: Amine

Babası: Vehb (Zühre oğulları kabilesinden. Mekkeli)

Annesi: Berre (Zühre oğulları kabilesinden. Mekkeli)

Doğumu: M.S. 545-550 olduğu tahmin ediliyor.

Yaşı:26 yıl yaşamıştır.

Vefatı: M.S. 576

Doğum Yeri: Mekke

Vefat Ettiği Yer: Ebva (Mekke ile Medine orta yolun-da))

Mezarı: Ebva’dadır.

Hz. Muhammed’in (sa) annesi ve Acirc;mine ve babası Abdullah aracılığı ile, Hz. İbrahim’e (as) uzanan pâk şeceresi:

HZ. İBRAHİM (M.Ö. 1560 -1385)

HZ. İSMAİL (M.Ö. 1470 -1338)

Nâbit (Kayzer) - Yeşcub - Ya’rub - Teyreh - Nâhur - Mukavvim - Üded - (Aradaki birçok ata net olarak bilin-miyor) Adnan - Maad - Nizâr -Mudar - İlyas - Müdrike

-Huzeyme - Kinane - Nadr -Mâlik - Fihr (Kureyş) - Gâlib

-Lü’ey - Ka’b - Mürre - Kilâb -

Kusay (Zeyd) (M.S. 300)

Abd-i Menâf (Mugîre) (M.S. 430)

Hâşim (Amr) (M.S. 464)

Abdü’l- Muttalib (Şeybe) (M.S. 497)

ABDULLAH (M.S. 545-570)-AMİNE (M.S. 550-576)

HZ. MUHAMMED (sa) (M.S. 570)

Hz. Muhammed in (sa) babası Abdullah ile annesi ve Acirc;mi-ne nin soyları, yaklaşık 250 sene önce, beş göbek evvel, ataları Kilâb’da birleşirler.

Hz. Muhammed in (sa) annesi ve Acirc;mine ve babası Abdul-lah vasıtasıyla Hz. İbrahim’e ulaşan soyunun pâk oluşu hakkında âyet-i kerîme, hadîs ve hikmetli sözler:

1. Sizi O seçti. Din (işlerin)’de üzerinize hiç bir güçlük de yüklemedi, (tıpkı) babanız İbrahim’in (Tevhid) dininde olduğu) gibi.

(Hac Suresi: 78)

"Hani İbrahim o beytin temellerini (yahut duvarlarını), İsmail ile birlikte yükseltiyordu da (ikisi de şöyle dua et-mişlerdi): "Ey Rabbimiz, bizden (şu hizmeti) kabul buyur. Şüphesiz Sen hakkıyla işiten, kemaliyle bilensin".

"Ey Rabbimiz ikimizi de Sana teslimiyette sabit kıl da (yalnız Sana boyun eğen) Müslüman bir ümmet (yetiştir)

(Bakara Suresi: 127 - 128)

Bu âyetlerde Hz. Muhammed’in (sa) en pâk soyla Hz. İbrahim e ulaştığı açıktır. Allah, İbrahim’in duasını kabul buyurmuş, soyundan peygamber vazifelendirmiştir.

2. Hadîs-i Şerifler:

-Ben babam İbrahim’in duasıyım."

-"Ben İsa’nın müjdesiyim."

-Ben annem ve Acirc;mine nin rüyasıyım. Her peygamber annesinin gördüğü gibi, annem de hakkımda rüya gör-müştür."

-Ben ana baba soyu itibariyle en hayırlınızım."

-"Ben neseb cihetiyle büyüğünüzüm. ve Acirc;dem’den beri atalarımızda zinadan hasıl olan bir kimse yoktur. Cümlemiz nikâhtan hasıl olmuşuzdur."

-"Benim anam babam asla cahiliyet devrinin kötü-lüklerine bulaşmamıştır. Cenab-ı Hak beni pâk ve temiz kuşaklarda meydana getirmiştir. Ne vakit atalarımdan iki kol ayrılsa, ben en şerefli ve hayırlı tarafta bulunurdum."

-Amcası Hz. Abbas’ın ilhamı:

"Ey ulu peygamber! Hz. ve Acirc;dem’le Havva, cennetlerin-de yaprakları örtündükleri vakit Sen vardın. Cennet ağaç-larının en yüksek gölgeliklerinde bir azizdin. Allah ema-netiydin. Sonra yeryüzüne indirildin. Fakat insanlığına bürünmemiştin. Nuh’un kavmi, putları Nesir’le beraber Tufan’da batıp helak oldular. O zaman bir damla nur hâ-linde Nuh’un gemisine bindirildin. Zamanla kuşaklar de-ğişti. Sen temiz rahimlere atladın. Nihayet yüce soyunu şan ve şeref çevreledi. Dağlar onların altında kaldı. Yara-tıldığın vakit yeryüzü aydınlandı."


Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamber onun varlığında hayat buldu. Amine adı elbette unutulmayacak, alemlerin efendisinin doğumuna aracı olduğu için inananların annesi olarak sonsuza kadar hayırla, ibretle ve minnetle anılacaktır.
O, sapkınlığın her türlüsünde yüzen bir toplum içinde bütün kötü işlerden ve ihtiraslardan uzak yaşamıştır. Doğuşundaki iffet, temizlik ve saflığı korumuş ve bunları oğluna da aktarmıştır.
Ahmet Cemil Akıncı bu kitapta en hayırlı annenin hayat hikayesini şiirsel bir dil ve sürükleyici bir anlatımla bizlere sunmaktadır. Yazar, Peygamberimizin mensup olduğu Haşimoğulları'nın büyüklerinden başlayarak Rahmet Müjdecisi'nin gelişinin izlerini, doğumundaki mucizeleri ve hayatının ilk günlerini annesi Hz. Amine perspektifinden ve tarihi verilere dikkat ederek başarıyla romanlaştırmaktadır.

'Yazar Ahmet Cemil Akıncı daha evvel yayınladığı kitaplarla ustalığını ortaya koymuştur. Böylesine ilmi bir konunun romanlaştırılması oldukça mesuliyetlidir. Bu konuda gereken hassasiyetin gösterildiğine inanıyorum.
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR