Kant din ve dindarlığı ahlaki yaşantının içine hapseder. Bu anlamda Tanrı'ya karşı yapılan ve yapılması gereken hiçbir şey yoktur. Onun Tanrısı klasik anlamda dinin Tanrısı olmaktan uzaktır. O, en iyi haliyle filozofların Tanrısı olabilir, din ve dindarlığın Tanrısı değil. Aydınlanmanın bir düşünürü olarak Kant, her türlü kurumsal ve tarihsel dine ve yaygın tarihsel uygulamalara şüpheyle yaklaşır. Bunları bâtıl inançların, dinsel fanatizmin ve ahlâkî sapmaların kaynağı olarak görür. Bunlar aynı zamanda Kant için aklı ve insan saygınlığını da zedeleyen şeylerdir. Zaman zaman yaygın kurumsal dinin uygulama ve sembollerini kullansa da bunların kendinde bir değeri olduğunu düşünmez. O, bu sembollerin insanları ahlâka ve ahlâk yasasına saygıya götürmek noktasında tümüyle başarısız olmadığını düşündüğünden, kendi tabiriyle, bir araç olarak onlara müracaat eder.
Necmettin Tan, bu eserinde Kant'ın bilgi ve iman kavramlarına ilişkin bakışını masaya yatırıyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.