Nihayet Ali'm karşımdaydı. Gözleri dolu dolu bakıyordu, ta içime kadar hissediyordum bakışlarını. Bir ömür hiç bıkmadan bakabilirdim. Kalbim yine kuşların kanat çırpması gibi çırpınmaya başladı. Ben onun gözlerine bakınca kaybediyordum kendimi. Gözlerinin karasında yolunu kaybeden bir ceylan gibi ürkektim. Bana doğru gelmeye başlamıştı, ellerini ellerime uzattı, titreye titreye uzattığım ellerimi tuttuğunda, “Hiç bırakma yiğidim, seninle varım, çok şükür seni bana verene” diye içimden dualar ettim.
Artık veda vakti gelmiş, konağa gitme zamanı gelmişti. Yaşlı gözlerle babama öyle bir sarıldım ki dizlerimin bağı çözüldü, içimde tuttuğum hıçkırıklarım isyan edercesine çıkmaya başladı. Sıra anneme geldiğinde ayakta güçlükle duruyordum ve son olarak küçük kardeşim Efe'yle vedalaştım. Hem mutluydum hem dayanılmayacak kadar üzgün... Beni bu yaşa getiren, her şeyden sakınan babam beni başka bir erkeğe emanet etmişti ve annem onca çile ile büyüttü beni. Şimdi ona “Anne” dediğim gibi beni hiç sevmeyen Zümrüt Hanım’a “Anne” demek çok zor gelecekti…
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.