“Tuhaf” ama “heyecan verici” fikir şuydu: “Paris’te on iki yer seçtim, bunlar anılarımla, olaylarla veya hayatımın önemli anlarıyla bağlantılı sokaklar, meydanlar, kavşaklardan oluşur. Her ay bu yerlerden ikisini anlatıyorum; ayda bir kez oraya giderek (bir kafeye veya sokağın kendisine) ‘ne gördüğümü’ tasvir ediyorum, mağazaları, bazı mimari detayları, bazı minik olayları sıralıyorum (geçen bir itfaiye aracı, şarküteriye girmeden önce köpeğini bağlayan bir kadın, bir taşınma, afişler, insanlar, vs.); ikincisinde herhangi bir yerde (evimde, kafede, ofisimde) oturarak bu yeri hafızadan anlatıyorum, burayla ilgili anılardan, burada tanıştığım insanlardan, vs. söz ediyorum. Her metin (bunlar bir iki satır ya da beş altı sayfa hatta daha fazla da olabilir) yazıldıktan sonra bir zarfa konup mühürleniyor. Bir yılın sonunda yerlerimin her biri hem gerçek, hem de anı biçiminde, iki kez anlatılmış oluyor. On iki yıl boyunca bunu tekrarlıyor ve seçili yer çiftinin sırasını, ABD’de çalışan Hintli bir matematikçinin bana verdiği bir tabloya uygun şekilde (on ikili çift kare Latin tablosu), her yıl değiştiriyorum.”Böylesine bir projede göze çarpan ilk şey bu birbirinden ayırma gereksinimidir: bir yanda “gerçek tasvir” diye adlandırdığı şey, diğer yanda ise anılar. “Gerçek” ve “anı” ayrı yerlerde bulunur. Perec, hatıranın tek bir imge içinde kaynaştırdığı şeyleri ayrıştırmayı hiç düşünmeyen büyük anı yazarlarının (Proust, Leiris…) tam tersi bir yol izler. Bu proje tamamlanırken Perec “gerçeğin” bu varlığını kimi zaman fotoğraflarla, kimi zaman “tanıklık görevi görebilecek diğer nesnelerle, örneğin metro biletleri, alışveriş fişleri, sinema biletleri, prospektüsler, vs.” ile güçlendirmek ister.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.