Ve bilgeydi bu dağlar cevherini açarak anlayana kayayı zarif taşları arif kılandı
Oysa dönmek, bir ihtimal bile değildi. Ölmeye gidiyordum. Dağdaki her gün bir ömre bedeldi benim için. Kaç gün kalırsam, o kadar insan kadar yaşamış olacaktım. Bir ay mı? Azdı, ama yine de yeterdi. Bir yıl mı? Mucize olurdu bu. Gözüm arkada kalmazdı. Ölmeye, ilk adımda ölümü kabul ederek gitmeye şartlanmıştım. Yarın ne olacaktı, bilmiyordum; umurumda da değildi. Sadece gitmek vardı içimde. Gitmek… Büyük ihtimalle ölmek. Milyonda bir de olsa dönmek! Ama milyondaki bu bir ihtimal öyle büyüleyiciydi ki, “Ölmesek, devrimi yapıp döneceğiz; sonra başka halkların özgürlüğü için onların dağlarına çıkacağız!” Bu ihtimali öyle büyütüyor, bazen öyle yakın, o denli olası görüyorduk ki; şimdi, şimdi değilse yarın, aslında gerçekleşmiş de biz onun içinde yaşıyor, devrimi öyle algılıyorduk. Özgür yaşam dağlardaydı. Onu dağlardan indirip her yere, şehirlere, tüm topluma yaymak için gidip getirmemiz gerekiyordu
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.