“Aşk acısı nasıl geçer, Dede?”
Teklifsiz sormuştum, o da tereddütsüz cevapladı:
“Geçmez, oğul!”
“?”
“Evvela şunu bil ki bir insan yaşarken âşıksa ölürken de âşıktır. Şimdi sofra hazır, barakamıza buyur, bunlar geniş zamanın lafları...”
n
Neydi aşk?
Herkesin bildiği fakat kimsenin çözemediği bir sır, hudut tayin edilemeyen bir umman mıydı?
n
Yoksa aşk; sevdiğinde kimsenin görmediğini görmek, hiç kimsede bulmadığını onda bulmak mıydı?
Yahut aşkın gözü hakikaten kördü de bu bir aldanma mıydı?
n
Eğer öyleyse Yaradan bu kadar çok insanı neden aldatıyordu?
Ya da hakikatte aşk vardı da yalnızca bazı yüreklere hediye olarak mı verilmişti?
n
Peki, Van’ın tüm çırpınmalarına ve yakarışlarına rağmen Süphan’ın yüzündeki o buz kesmiş aldırmazlığın haklı yanı neydi?
Hakikati konuşmanın affedilir bir yanı hiç mi yoktu?
n
Eserde; bir zabıt kâtibi ile hâkimenin, tez biten fakat bir ömrü etkileyen aşkı, Süphan Dağı ve Van Gölü metaforu üzerinden anlatılmaktadır. Onlar kendi dünyalarında nahif bir başlangıç yaşarken Necibe’ye karşı gizli duygular besleyen Galip Savcı’nın çaycı kadın aracılığıyla yaydığı bir dedikodu ve Kâtip’in mühim bir sırrının ortaya çıkmasıyla her ikisi için zor günler başlar. Kavuşamamalarında, yaşanan o dedikodudan çok Necibe’nin kusursuzu isteme zaafı yatmaktadır. Kusursuzun mutluluk verip vermeyeceği hususu ise güzel Bodrum’un mukimlerinin kaderleri üzerinden irdelenmiştir...
n
Sakallı ile Necibe’nin aşkı sizi Bodrum’dan alıp Adilcevaz’a götürürken Süphan’ın kar-buzul doruklarında aşk ile yanacak, Van’ın çalkantılı sularında sessizce yok olacaksınız.
n
Ölümsüz bir aşka şahitlik etmeye var mısınız? Aşkın şifresini birlikte çözmeye?..
n
n
(Tanıtım Bülteninden)
n