Dünyada gördüğümüz hastalıklar, savaşlar, ihanetler, krizler, kazalar... görmeyi reddettiğimiz karanlığımızın bilinme çabaları olabilir mi?
Kararlarımızı (evlilik, çocuklar, kariyer...) kendi karanlığımızdan kaçmak ve iyi hissetmek uğruna bilinçsizce alıyor olabilir miyiz?
Seçimlerimiz bize mi, yoksa başkalarına (topluma, ailemize, sosyal çevremize...) ya da geçmişimize (travma ve hikayelerimize) mi aitler?
Bize ait olduğunu düşündüğümüz onca kararın ardındaki dinamikleri görebilsek ve bu dinamikleri değiştirmeye kalksak ne, nasıl değişirdi?
Çoğumuz vahşi özümüzle temasımızı yitirmiş insanlar olarak hayatlarımızı vasat bir şekilde idame ettirmeye çabalıyoruz. Sıkıcı işlerimizi bitirmeye, sıkıcı ilişkilerimizi devam ettirmeye, sıkıcı günleri ve geceleri öldürmeye çalışıyoruz. İçimizdeki o kocaman karanlık boşluğa temas etmemek, yalnızlığımızı hatırlamamak adına işe, alışveriş merkezlerine, güzellik ve spor salonlarına, genelevlere veya kişisel gelişim çalışmalarına koşuyor ya da kendimizi politikaya ve yardım kurumlarına adıyoruz. Kısacası karanlığımızla, duygularımızla, hikayelerimizle, vahşi olanla yüzleşmemek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Çünkü orası korkutucu, orası bilinmezliklerle ve aynı zamanda da armağanlarla dolu.
Bize yüzümüzü ışığa doğru dönmemiz söylendi. Hiç kimse o boşluğa, o karanlığa doğru ilerlememizi söylemedi. Bize kimse armağanlarımızın, potansiyellerimizin ve yaratıcı gücümüzün karanlıkta olduğunu söylemedi. Bize kimse vahşi özümüzün bize kalan en büyük miras ve zenginlik olduğunu söylemedi. Biz karanlığa, gölgelere, vahşi olana arkamızı dönmeyi öğrendik. Ve biz bunu yaparken derinlerde bir şeyin sessizce büyüdüğünü, öfkelenmeye başladığını fark edemedik. Mutsuzluğumuzun, huzursuzluğumuzun ve tatminsizliğimizin köklerinin karanlığa uzandığını göremedik... görsek de bunu yok saydık. Vahşi Kadın’ın Yolculuğu’nda kendinizle ve yaşamla bağlantıya geçecek ve hayatlarımızı yeniden ele alacağız.
(Tanıtım Bülteninden)