“Kocaman yürekli bu kız, ‘Doğu’nun kalbi' idi ve hiçbir şeyin bunu değiştirmesine izin veremezdi. Arkadaşları da bu durumu çoktan kanıksamışlardı. İki genç artık, ‘Doğu’nun Gül’ü, Gül’ün Doğu’su’ idiler.”
Gül Naz, çok güzel bir hayatın içinde, çok da mutlu bir çocuk olarak sürdürüyordu yaşamını. Hep böyle, peri masalı gibi gidecek, hep Doğu’nun kalbi olarak kalacak sanıyordu. Ama hayatın onunla ilgili planları çok daha farklı, sert, acımasızdı. Yalnızca onunla da değil, sanki kime eli değse; kiminle bir tanışıklığı olsa onun başına bir ağ örülüyordu. Hayat, beklenmedik olaylar silsilesiydi belki de. Bir an, yalnızca tek bir an tüm dünyanı başına yıkabiliyor; tek bir an pamuktan bulutlar üstüne çıkmanı sağlayabiliyordu. Ne acılar, ne yürek burkuntuları sığdırdı kısacık yaşamına... Annesiyle babasının izinden gitmek isterken ve tam da istediği konuma gelmişken anne-babasının oturuyor olması gereken koltukların boş oluşu mu daha çok yakıyordu yüreğini, yoksa Doğu’nun, o saf âşığının bir yabancıya, yabancıdan da ziyade bir teröriste dönüşmesi mi? Daha da kötüsü, Doğu’sunun dönüştüğü terörün anne babasının canını alması, küçük kız kardeşini ne olduğu belirsiz bir karanlığa hapsetmesiydi belki de. Doğu... Gül Naz’ın yörüngesinden bir an bile ayrılmazken nasıl bir anda gözünü kan bürümüş, “Örgüt, savaş, katliam” diye dolanır olmuştu?
Sevgi, aşk ya da adına her ne denirse... Gözünü bir an bile kırpmadan vazgeçilebilecek bir şey miydi? Sevginin tanımını en iyi Müjde yapardı. Ölümü dilerken minicik bir bebeğe hayat olan Müjde. Gül Naz gibi sevgisi içinde volkan olmuş biri bile anlam veremiyordu böyle saf sevgiye. Sanki kendisi bir başkasının evladına anne gibi kol kanat germemiş, onu sevgisiyle iyileştirmemiş gibi. Sevgi, mantığını devre dışı bıraktığın ve tüm bahaneleri yerle yeksan ettiğin, sağlam zırhları olan, yıkılmaz bir kaleydi. Ölümler, acılar, felaketler, ihanetler... Hiçbiri, sevgiyi yok etmeye yetecek güçte değildi.
Ancak romanlarda olurdu böylesi bir yaşam, böyle yürek burkuntuları. Yine de ayakta kaldı Gül Naz, hep direndi yaşama ve yaşamın getirdiklerine. Dik başıyla, cesareti ve azmiyle hayran kalacağımız bir kadına dönüştü... Dönüşürken hayatın kendisinden çaldıklarının birçoğunu geri almayı da ihmal etmedi. Öyle ya da böyle...
(Tanıtım Bülteninden)