Uzak göklerde ve tamamlanmamış yıldız atlaslarında aranılan Marla'ya... Ve toprak parçalarında nefeslenen başka ruhlar da, onun sessiz ışıltısını görmek, tek nefeste söylenilen adını seslenmek için asırlarca dolaşmıştılar uzun bir lanete uğramış ya da herşeyi açığa çıkarıp berraklaştıran efsunlu bir gök yağmuruna tutulmuş gibi.
n
"Konusu 17. yüzyılda geçen nefes kesen bir aşk ve macera romanı"
Prof. Dr. Yusuf Arslan
n
n
Kitaptan Alıntılar
n
Bismillahirrahmanirrahim;
n
Bu defteri Recebülevvel ayının onyedisi yahut onsekizinde yazmaya başlıyorum. Defter Atlıhisar kasabasının dağ köyünden başlar, yürüyerek veya at üstünde geçtiğimiz topraklarda, deve tepelerinde sallanarak aştığımız çöllerde ve yelken açtığımız denizlerde yaşadıklarımızı anlatır.
n
Yola çıkışımızdan, güvenli taş duvarlarla çevrili sıcak yataklarımızın huzurlu sıcaklığına varıncaya dek her günü, her yolu, geçtiğimiz her çölün her bir kum tanesini hatırlıyorum; çünkü böyle bir şey yaşadığında - Allah’ın izniyle- bunu unutmazsın.
n
Dördüncü Bölümden
n
'varlığın çaresi, yokluktur'
n
Uzun süren kış risalesi
n
Marla'nın hiçbir korkusu yoktu, çünkü babası yüzlerce yaşındaki bir cindi ve ihtiyacı olduğunda etrafta olup onları korurdu. "Bir varmış, bir yokmuş" diye anlattı babasını Marla. Annesiyle evlendiği ilk senelerde herşey çok güzelmiş ve karısının yanından bir an olsun ayrılmayan oyunbaz cin ona pek çok yararlı büyü de öğretmiş. Fakat aradan seneler geçtikçe babası başka cin kadınlarıyla da gizli gizli evlenmeye kalkmış ve annesi de buna çok kızmış. Yoldan geldiği bir akşam ona hissedemeyeceği bir tuzak hazırlamış. Yıkanacağı suya ondan öğrendiği büyüleri okumuş ve yıkandıktan sonra suyu alıp ocağın ateşini söndürmekte kullanmış. Cinlerin sezgileri çok kuvvetli olduğu halde babası annesine çok güvendiğinden suyu hiç koklamadan içine girmiş ve su alınıp ateşe dökülünce hemen o anda alev renklerinden bir horoza dönüşmüş. Salonun içinde koşuşturmaya başlamışken annesi onu yakalayıp kümese kapatmış. Büyülü suyun lanetli tuzağına yakalandığı o günden sonra Marla, babasını sorduğunda annesi kümesi işaret edip oradaki babacan horozlara seslenirmiş. Horozlardan biri annesinin sesini duyunca kendini sağa sola fırlatır, tuzağa düşmesine çok sinirlenir, derhal bağırmaya başlayarak karşılık verirmiş. Bulunduğu yeri öfkeyle eşeleyip, başka horozları gagalayan babası kendisinin öğrettiği büyülerle ona tuzak kurulup horoza çevrilmesine öyle çok içerlemiş ki bir gün Marla ve annesini terk etmiş. Düştüğü halden kurtulup, büyüyü bozup kümesinden çıkıp gitmesi karşısında cinin kendisine herşeyi öğretmediğini anlayan annesi ise bu duruma daha da çok sinirlenmiş. İkisi de birbirlerinden çekindiklerinden babası artık onlara nadiren görünüyormuş. Şeyh'e göre cinlerle insanların evliliği doğacak çocukların durumunun belirsizliği yüzünden aslında uygun görülmüyor, doğru karşılanmıyordu, ama Marla'ya bir şey söylemek istemedim. Gözlerindeki değişik parlaklığın nedenini öğrenmekten memnun onunla sedir ağacının gölgesinde oturduk. Bu mevsime uygun olarak sisin olmadığı ender günlerden biriydi, zaman zaman kayalığın ucuna oturup boşluğa bakardık.
n
(Tanıtım Bülteninden)
n