“Yaş çoraplarımı çıkarttım. Çantamdaki bütün çoraplarımı teker teker giydim. En son da anamın çeyizinden çıkartıp verdiği, tiftik çorapları. Onların üstüne de, botlarımızın üstüne giymediğim buz gibi kar botlarını geçirdim. Şehit Üsteğmen Erdal Kurtoğlu’nun yadigârı incecik matı ve üzerine dikili paraşüt bezini açtım. İçine girdim. Battaniyeye sarındım. Başıma çektim. Kıvrılıp, başımı, ellerimi, dizlerimi, kollarımı karnıma topladım. Anamın karnındaki gibi. Ve ölüm olmayan, ama ölüme yakın olan bir âleme doğru, kendi yolculuğuma çıktım.”
Çatışmada kendisini vurmak için atılan mermiler karşısında benliğin verdiği tepki, aşılmaya muhtaç aşılamayacak bir dağ gibidir. Bu dürtü, kendini sakınmaya iter insanı. Oysa kendini korumak kadar, bir şeyler yapmak gerektiğini de emreder dağ. Bu anlara denktir hemen her şey. Hatta Özel Harpçiler için, kuvvet mukayesesi, çoğu kere kendinin aleyhinedir. Oysa görev yapma zamanıdır artık. Çatışır burada insan, kendi kendiyle. Ve çatışarak bulur kendini. Kazanılmaya muhtaç zafer, içteki bu çatışmanın kazanılmasıyla doğrudan ilgilidir. Ve o aşılamaz dağı aşamayan hiç kimse, Türk Özel Harpçisi olamaz.
Ve bizim gazilerimiz çok olur.
Ve şehitlerimiz.
Pek çok insan bilmez ama. Güneydoğu dağlarında en çok şehit verenlerin başında Özel Kuvvetler gelir.
“Ata genlerinden intikal eden askerlik, vatanperverlik, vatan uğrunda şahadet pervasızlığını, gerçek muharebe ortamlarında irdeleme yeteneği herkese nasip olmuyor. Abdullah Ağar, bu yetenekte bir asker ve yazar. Çıkardığı sonuçları bir yiğit duruş ve ruh haliyle gelecek nesillere aktarırken de, son derece usta bir kalem...”
Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç / MGK Eski Genel Sekreteri
(Tanıtım Bülteninden)