1)Kalimera Fener Şalom Balat
1950’li 1960’lı yıllarda Unkapanı’ndan Ayvansaray’a kadar uzanan Haliç kıyısındaki tarihi semtlerde halen mahalle yaşamı hüküm sürüyordu. Ve de bu semtlerin kadim Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerinin, Müslüman komşuları ile birlikte yüzyıllarca yan yana yaşayarak yarattıkları Kozmopolit İstanbul Kültürü son demlerini yaşıyordu. Bu kitap bu semtlerde artık kaybolan o kozmopolit yaşamın son dönemlerine bir yolculuk kitabıdır.
Acı olan bir şey varsa, o da, bu şehrin kültüründe yüzyıllardan beri çok önemli bir yer tutan gayrimüslimlerin yani Rum, Ermeni ve Yahudilerin, devletin ‘Türkleştirme Politikası’ neticesinde uğradıkları haksızlıklar ve yaşadıkları korkular nedeniyle bu şehri terk etmeleri, daha doğrusu terk ettirilmeleriydi. Onlar bu şehirde hâkim olan mahalle kültürünün ve kozmopolit yaşamın ayrılmaz birer parçası ve şehrin renkleriydiler. Onların sayıları azalınca İstanbul’un kozmopolit kültürü öksüz kalmıştı. Oysa bu kozmopolit kültür, yüzlerce yıllık bir yaşam birlikteliğinin ürünüydü. Bu kültür İstanbul’a Doğu Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan tarihi bir mirastı.
...ve benim kuşağım İstanbul’da ki bu kozmopolit kültürün ve mahalle yaşamının son tanıklarıydı.
2)Nefs-i İstanbul
Bir zamanlar İstanbul’da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960’lı yılların sonlarına kadar Suriçi’nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan da Cumhuriyet’e miras kalan bir kültürel sürekliliğin eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950’li 60’lı yıllarda İstanbul denince akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan tarihi semtler gelirdi. İstanbul’a gelinir, İstanbul’dan gidilirdi. Suriçi’ndeki bu tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet’ten Şehzadebaşı’na kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul’un tek düz aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı. İstanbul’un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
….Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
3)Parev Kumkapı KalimeraSamatya
Dünyanın en eski ve en güzel kentlerinden birisi olan İstanbul’un geçmişine damgasını vuran Hıristiyan ve İslam kültürü, bu tarihi kentte kültürel devamlılık ve etkileşim içinde çok dilli, çok dinli ortak bir yaşam kültürü yaratmıştı. Kent sakinlerinin yüz yıllar boyunca sürdürdükleri bu birlikte yaşam kültüründe bir tek ibadet şekilleri ve dini gelenekler farklıydı. İstanbul’un tarihi semtleri bu kozmopolit yaşam kültürünün bir ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Sur içinde üç farklı bölgede biçimlenen bu tarihi semtlerdeki mahalle yaşamına dayalı kozmopolit yaşam kültürü, 1960’lı yılların sonlarına kadar sürdü. Bu yaşam kültürünün son tanığı benim kuşağımdı. Bugün tahayyül bile edilmesi zor olan o renkli dönemin bir tanığı olarak, sur içinde artık kaybolan mahalle yaşamına dayalı kozmopolit kültürü anlatmak doğup büyüdüğüm bu tarihi kente bir vefa borcuydu. İstanbul Üçlemesi olarak hazırladığım Kalimera Fener Şalom Balat, Nefs-i İstanbul ve Parev Kumkapı KalimeraSamatya kitaplarımla kent kültürüne küçük bir katkı yapabildiysem ne mutlu bana.
4) Eugeniu’dan Eminönü’ne
Çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği 1950’lerde 60’larda İstanbul denince akla Tarihi