Yeraltı dünyasının yakışıklı ve bir o kadar da gözü kara adamı Aykut, bu hikâyenin kılıcıydı.
Yakışıklı olduğu kadar da taş kalpli, eli kolu, dili keskin bir adamdı. Zaten yetimhanenin kapısından çıkıp, karanlık bir dünyaya adım atan, burada kendisini ve kardeşlerini korumaya çalışan bir adamın kalbi ne kadar yumuşak olabilirdi ki?
Eylem ise bu hikâyenin kelebeğiydi.
Kimsesinin olmadığı bir dünyada, tek başına ayakta durmaya çalışan ve dans etmekten başka isteği olmayan, umudu içinde taşıyan biriydi.
Bir gün hayat hiç olmayacak bir şekilde yollarını kesiştirdi.
Ve kılıç, kelebeği gördü, hemen orada âşık oldu.
Kelebek ise dansa ve kılıca tutundu. Önce kendisine, sonra kılıca umut oldu.
Bir kelebek dans etti, kılıcın buzları eridi.
Peki, bir kılıç ile bir kelebek birlikte dans edebilirler miydi?
"Gemileri ateşe vermezsen deniz değer bilmez, gidenler geri dönmez."
(Tanıtım Bülteninden)