“George A. Romero’nun aptallaşmış, beceriksiz ve dışarıdan
yönetilen yaşayan ölüleri gibi dolanıyoruz dünyada ve malların
satılmasına katkıda bulunuyoruz. İnsani ihtiyaçlar ise sadece bu
görevle bağdaştıkları oranda göz önüne alınıyor. Ve böylece gitgide
kendimizi ruhsuz Avatarlar olarak hissediyoruz; bize sürekli eşsiz
başrol oyuncuları olduğumuz anlatılan, ancak senaryosu yine de
bizim tarafımızdan yazılmayacak olan bir filmin aktörleri gibi.”
Sermayenin Yaşayan Ölüleri’nde Raul Zelik, siyaset teorisine ve
ekonomi-politik analize tamamen vakıf olarak, aynı zamanda
bütün dünyaya gözü açık bir ilgiyle ve politik öfkeyle, kapitalizmin
insanlığı sürüklediği felaketi mesele ediyor. Yoksulluğun,
eşitsizliklerin, aşağılamaların nasıl derinleştiğinin ve ekolojik krizin
canlı bir resmini çiziyor.
Zelik, gözünü bu “siyasi canavarlara” dikip kalmıyor, şunlar gibi
sorularla da ilgileniyor: Felakete gidişten nasıl dönülür? Walter
Benjamin’den ilhamla “insanlığın imdat freni” olarak gördüğü bir
devrim, nasıl mümkün olur? Dönüştürücü bir iktidarın kaynağı ne
olabilir? Geçmiş sosyalizm deneyimlerinden de ders çıkartan “yeşil
bir sosyalizmi” nasıl tasarlayabiliriz?
Taze, heyecanlı, hem de soğukkanlı, gerçekçi bir sistem eleştirisi ve
alternatif arayışı.