Kürk Mantolu Madonna
Raif Efendi’nin gençliğine ait günlük sayfalarına sıkışmış bir aşk hikâyesi yıllar sonra günyüzüne çıkıyor. Yirmili yaşlarındayken, sabun yapımının inceliklerini öğrenmek için Almanya’ya gönderilen Raif, gittiği bir resim sergisinde gördüğü tablodaki kadına âşık olur. İflah olmaz melankolisi ve yalnızlığı, bu tutkunun oluşmasında en büyük etkendir.
Üzerinde kürk mantosu olan kadın, adeta kucağındaki İsa’yı merhametle saran bir Madonna gibi tasvir edilmiştir. Tablodan gözlerini alamayan Raif, eserin karşısına geçip oturmayı günlük bir rutin haline getirir. Hiç beklemediği bir anda tablonun ressamıyla tanışır. Yani otoportrenin sahibi Maria Puder’le... Artık Raif için hayat bambaşka bir yön almıştır. Onun için “Kürk Mantolu Madonna”sı olmadan yaşamanın hiçbir anlamı yoktur. Almanya’da başlayan bu macera, Raif’e ansızın gelen bir telgrafla başka bir boyut kazanır. Türkiye’ye dönmek zorundadır.
Kuyucaklı Yusuf
Aydın’ın Kuyucak ilçesinde bir karı kocanın öldürülmesi olayını soruşturmaya giden Nazilli Kaymakamı Salâhattin Bey, anne babası gözleri önünde katledilmiş olan dokuz yaşındaki Yusuf’u evlatlık olarak alıp evine götürür. Yusuf, Salâhattin Bey ile karısı arasındaki huzursuzluğun içinde büyür. Yaşadıkları, onu dikbaşlı, asi ve başına buyruk biri yapmıştır. Tek avuntusu ve zaafı evin küçük kızı Muazzez’dir.
Kuyucaklı Yusuf, hayattan hiçbir şey beklemeden ve kendini hiçbir yere ait hissetmeden yıllarını geçirirken, içinde de bir aşkı büyütmektedir. Üstelik bu aşk karşılıksız değildir. Birlikte büyüyen Muazzez ile Yusuf, ailelerinin ya da yaşadıkları küçük taşra kasabasındaki insanların tepkilerine aldırmadan aşklarını yaşamaya karar verirler.
İçimizdeki Şeytan
Ömer gelecekle ilgili ideallere sahip olmasına rağmen küçük zaaflarına yenik düşen, iradesiz, tembel ve zayıf biridir. İlk görüşte aşık olduğu Macide ise, güçlü, cesur ve yapmacıksız bir kadın. Fakat, aşk bilinmeyen sebeplerle insanları birbirine bağlar. Onlar da tüm zıtlıklarına rağmen aşka boyun eğerler.
Bu aşk hikâyesinin Ömer ve Macide’ye verdiği acıların yanı sıra, dönemin yoz toplumsal ilişkilerinin, sahte aydınlarının, içi boş edebî çevrelerinin; sosyal, siyasî ve edebî hayatı da nasıl olumsuz etkilediğine tanık oluyoruz.
Macide’nin okul yıllarında müzik öğretmeni olan Bedri ise ayakları yere sağlam basan bir gençtir ve yıllar sonra tekrar yolları kesiştiğinde onların hayatına istemeden de olsa dahil olur. Romanda; Ömer ve onun gibiler bireyin ve toplumun içindeki kötülüğü, Bedri ve Macide gibi insanlar ise her koşulda iyi olmanın erdemini simgeler.
(Tanıtım Bülteninden)