Neler taşımamıştım ki bu motorda. İnsanlar, silâhlar, ilâçlar, balıklar, mısırlar, keresteler. Daha çok acılar, kederler, hasretler, korkular, ümitler. Hayat bana yüklemişti, ben motoruma
Kırmızı saçlı Rus zabitin sözlerini çeviren Pandeli`nin ağzı kulaklarındaydı. Zannedersin Hıristiyanlığın beklenen Cennet Krallığı`nı ona sunmuşlar, onu da başına taç takıp tahta oturtmuşlar. Şeytan diyordu ki şöööyle geril geril de o pis pis sırıtan suratının ortasına kafayı geçir. Sülâlece kafamız biraz büyüktür zaten. Darmadağın olur ağzı burnu. Yapabilir miyim? Yaparım. Hatta o Rus zâbitin de hakkından gelirim ama tek değiller ki. Arkalarında koca bir ordu, en azından ordunun bir kısmı var. Ben de yalnız değilim. Benim arkamda da bana güvenenler, kadınlarım var. Onları düşünerek öfkeme hâkim olmak mecburiyetindeyim.
Elif`in onu bir kahraman gibi karşılayacağını, vatanı için bir parçasını kaybetmiş yiğit bir yavukluyla gurur duyacağını, Çanakkale`de kopan bacağının bir çeşit şeref madalyası olduğunu düşünüyormuş Davut. Ama maalesef bir parçasını cephede bırakmış onun gibi o kadar çok kişi varmış ki, saygı duyulacak bir gazi değil de merhamet duyulacak bir sakat muamelesi görüyorlarmış. Anası, "Üzülme evlâdım, sen döndün ya, ne Elifler çıkar daha karşına" demiş ama o başka Elifler istemiyordu ki. Onun Elif`i bir taneydi. Ama güzelim kız ne yapsındı, tek bacaklıyı. Hasan, "O bacağı bu vatan için vermedin mi? Bu vatan senin benim vatanım da, Elif`le ailesinin vatanı değil mi?" diye söylendi.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.