Varlığın kaybolduğu bu anlarda, bu sonsuz uçuculukta, zevkin içindeki bu saf süzülüşte seni neredeyse affediyorum; bollaşmış çoraplarını, yamulmuş ayakkabılarını, kahvaltıda yaktığın ekmekleri, kırık bir klarnetin tuşlarını anımsatan eksik gömlek düğmelerimi neredeyse affediyorum...
Seni dinlediğimde, senin o pervasız, sakin, hayvansı soluğunu hissettiğimde, sabahın nemini tıraşlı koltuk altlarında soluyarak bedeninin yanında, sonsuza kadar sapasağlam duracağıma ikna oluyorum.
Affet beni. Duvar piyanolarını ve senin cesaretini, bağımsızlığını, gururunu, markete olan borçlarını, ödenmemiş faturalarını, kürtajlarını, eskimiş pantolonlarındaki şarap lekelerini, sonsuz derecede sorunlu geleceği anlamamı engelleyen Katolik okulunu affet. Sonunda evde yalnız kaldığımızda masaların üzerindeki mumları yakar, pilli radyoyu açar ve bana dokunurdun, gömleğimden tutarak kendine çekerdin ve dudakların gerdanımda, kulaklarımda, alnımda gezinir, bir bitkininkini andıran huzurla bacaklarımdan cinsel organıma çıkar, karnıma yayılır, göğüs kafesimi ele geçirir ve balkonda havalanan tüylerin narin neşesiyle mobilyalara değmeden süzülerek bedenimde seyrederdin. Uzuvlar özgürleşir, penis büyür, kafa sıkıntılardan ve kehanetlerden kendini kurtarır, soru ve cevapların kutlu ilmihali, muzaffer memnuniyetinin otobanı önümde çözülürdü.
ANTUNES
(Tanıtım Bülteninden)