Eser Hakkında:
Prof. Dr. Lütfullah CEBECİ ve Prof. Dr. Sadık KILIÇ tarafından titizlikle hazırlanarak sadeleştirilmiş ve istifâdenize sunulmuştur. Alın, dağıtın, hediye edin, herkes okusun ve okutsun.
Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. (Bakara 2)
Ey Muhammedi De ki: "Yemin ederim, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, onun bir benzerini getiremezler, birbirine destek de olsalar...'' (isra 8)
Bu Kur'ân, insanlar için anlaşılır bir mesajdır; hem bununla uyarılsınlar, hem O’nun ancak bir tek ilâh olduğunu bitsinler, hem de öğüt alsınlar diye, akıl ve vicdanı temiz olanlar... (İbrahim 52)
Biz bütün zorlukları ve belki de bize karşı yöneltilecek tenkitleri göze alarak bu işe girerken,"OsmanlI'nın son döneminde, gerek din alanında gerekse düşünce alanında yetişmiş çok az sayıdaki değerlerimizden bir ilim adamımızın,Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya koyduğu bu kıymetli eserin yeni nesle tanıtılmasında, bir nebze olsun biz de bir katkıda bulunabilir ve neslimizin bu eserden yararlanmasını sağlayabilir miyiz?" gibi bir amacı esas aldık.
Çalışmamız boyunca,yine de orta bir yol ve makul bir dili temel almak istedik. Bunun için de, aşağıda zikredilen prensiplere mümkün olduğunca bağlı kalmaya çalıştık:
1.Genelde insanımızın anlayabileceği bir dil kullanmaya çalışırken, özellikle gençleri düşünerek, çoğu zaman otdukça yeni kelimeleri de tercih ettik ve günlük hayatta, artık yaygın halde kullanılan kelimelerden kaçınmadık. Başka dillerden Türkçeye geçmiş, ama artık hemen hemen herkes tarafından anlaşılan kelimelere fazla dokunmamaya çalıştık. Ne var ki, bu dilin yetersiz kaldığı, bizim de çaresiz dokunamadığımız yerler de oldu.
2.Merhum Elmalılı, tefsirinin meâl kısmında ayetlerin söz dizisine, fiil yapısına ve zamanına, Türkçenin elverdiği oranda uymaya özen göstermiş; şiirimsi bir hava vermek ve adeta Kur'ân'da fasılalar arasındaki iç ahengi yansıtmaya- hissettirmeye çalışmış. Bu yüzden devrik ve kesik cümleleri çokça kullanmış. Biz de bu özelliği genelde korumaya çalıştık. Fakat, meâlin yeni okuyucu tarafından daha net anlaşılması tarafı ağır bastığı için çok sık olmasa da, devrik cümleleri düz cümle haline dönderdiğimiz, böylece cümle sıralarını değiştirdiğimiz de oldu.
3.Çoğu zaman ifadelerini sadeleştirirken,fiillerin zamanlarına olabildiğince uyduk. Fakat onun, aslına uygun olarak fiil kalıbında çevirdiği bazı kelimeleri, bugünkü Türkçe açısından daha anlaşılır ve doğru olur diye, sıfat veya isim kalıbına sokarak sadeleştirdik; örneğin, "haber verir" yerine "haber veren" veya "haber verici" dedik. Yine aynı düşünce ile meâlde bazen "bulunuyor" şeklinde çevirdiği "kâne" fiilini, "dir/dır şeklinde aldık.
4. Bazen da cümleye,yine daha kolay anlaşılabilsin diye,parantezli veya parantezsiz ilaveler yaptık; bazen aynı düşünce ile orjinal meâl metnindeki cümle ve ifade yerine, tefsir kısmındaki açıklayıcı ifadeleri yerleştirdik; gerekli gördüğümüz yerlerde, hem bilgi sunmak hem de kelime ve âyetlerin daha iyi anlaşılması açısından, dipnotlara açıklamalar indirdik. Fakat hem bu ilavelerin hem de dipnotların hemen hemen hepsi, müfessirimizin tefsirinden aynen veya meâlen alınmıştır. Anlamı netleştirmek için yine parentez içinde tarafımızdan eklenen kelimeler de oldu. Fakat bunlar yok denecek kadar azdır.
5.Ayrıca daha önceki Elmalılı meâl sadeleştirmelerinde pek görülmeyen bir şey yaptık: müfessirimizin belli sûreler ve âyet grupları arasında geçiş yaparken kurduğu bağlantıları (tenasüb) bazen bir paragraf, bazen bir cümle, bazen bir kelimeyle korumaya ve böylece meâlde bir akıcılık ve bütünlük sağlamaya çalıştık.
6.Merhum Elmalılı Muhammed Flamdi Yazır'ın bakış açısını yansıtmak ve okuyucunun Kur’ân Meali'/çevirisi" konusunda bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla, tefsirin "Mukad- dime"sindeki ilgili kısımları bir "Giriş" olarak meâlin baş tarafına koymayı uygun gördük.
Şunun bilincindeyiz ki çeviri veya sadeleştirme, bir eseri adetâ yeniden yazmak demektir. Çünkü bir esere çok yönlü olarak müdahale etmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla ortaya çıkan yeni eser orjinalini yüzde yüz temsil edemeyecektir. Ama ne kadar yüksek bir oranda onu yansıtabilirse o kadar başarılı demektir. Bu yüzden Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır üstadımızın manevî huzurunda, olabilecek eksikliklerden ötürü özür beyan ediyor,dile getirdiğimiz iyi niyetimizin hüsnü kabul göreceğini umuyoruz.
Başarı ve hidayet Allah'tandır. Erzurum/2006
Prof. Dr. Lütfullah CEBECİ - Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Sadık KILIÇ - Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Başkanı
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır
1877 yılında Antalya'nın Elmalı kazasında doğdu. Aslen Burdur'un Gölhisar kazasına bağlı Yazır Köyii'nden olan babası Numan Efendi, küçük yaşta köyünden ayrılıp ElmalI'ya gelmiş, orada okumuş ve Şer'iyye Mahkemesi'nde Başkatip olmuştu. Annesi Fatma Flanım, Elmalı bilginlerinden Sarlar’lı Mehmet Efendi’nin kızıdır. Son devrin din bilginlerinden ve büyük bir tefsir alimi olan Flamdi Yazır; "Küçük Fiamdi Efendi" diye de bilinir.
İlk ve orta öğreniminin yanısıra hafızlığım da ElmalI’da tamamlayan Muhammed Flamdi, tahsiline devam etmek için on- beş yaşında iken dayısı Mustafa Efendi ile birlikte İstanbul'a gitti ve Küçük Ayasofya Medresesi'ne yerleşti. Orada devrin büyük bilginlerinden olan Kayserili Mahmut Flamdi Efendi'den (Büyük Flamdi) icazet aldı. Bundan sonra hocası Büyük Hamdi, kendisi de Küçük Hamdi diye anılmaya başlandı. Birçok yazılarında da bu imzayı kullandı. Soyadı kanunu çıkınca babasının köyü olan "Yazır" soyadını aldı ise de daha çok doğum yerine nisbetle "El- malılı" diye meşhur oldu. Tahsili esnasında Bakkal Arif Efendi ile Sami Efendi'nin hat derslerine devam ederek, onlardan da icazet aldı. Bir taraftan da kendi gayretleriyle felsefe ve musiki öğrendi.
Hamdi Yazır, 1918'de Darûl-Hikmeti'l-lslamiyye Azalığına, kısa bir süre sonra da Reisliğine tayin edildi. I. Dünya Harbi'ni müteakiben bir müddet Evkaf Nazırlığı'nda bulundu ve bu sırada ayan azası oldu. Süleymaniye Medresesi Mantık müderrisi iken, Cumhuriyetin ilanı ile memuriyet yaptığı kurumlar lağvedilince evine çekildi, İlmî tetkik ye incelemelerle meşgul oldu.
Bir geliri olmadığından maddi sıkıntı çektiği bu dönemde, Metalib ve Mezâhib isimli tercüme eserini tamamladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Diyanet İşleri Reisliği'ne bir Kur'ân tercüme ve tefsiri hazırlatmak görevi verilmişti. Diyanet İşleri de bu hizmeti önce istiklâl Marşı Şairi Mehmet Akif (Ersoy) Bey'den istedi. Akifin bir müddet çalıştıktan sonra, özür beyan ederek görevi bırakması üzerine, teklif Hamdi Efendi'ye götürüldü. O bu sırada Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa’nın teşviki ile Büyük İslâm Hukuku Kamusu ile meşgul oluyordu. Teklifi kabul ederek, bu çalışmasını yarım bıraktı ve tefsiri yazmaya başladı. "Hak Dini Kur’ân Dili" adını verdiği 9 ciltlik eserini sağlığında tamamlamaya muvaffak oldu. Eserin ilk basımı 1936’da yapıldı. Sahasının en değerli kaynak eserleri arasında sayılır.
ElmalI'ya asıl ününü kazandıran eseri "Hak Dini Kur'ân Dili" adlı meşhur tefsiridir. Kırk sekiz yaşında iken başlayıp hummalı bir çalışma sonucu altmış yaşında tamamlamıştır. Bunun dışında "Metâlip ve Mezâhib " adlı bir felsefe tarihi tercümesi vardır. "Tahlilî Tarih-i Felsefe" başlığını da taşıyan eser, Babanzâde Ahmed Nairn Bey tarafından İstanbul Darü’l-Fünûn'da ders kitabı olarak okutulmuştur. Mülkiye Mektebi’nde ki ders takrirleri (notları) de "İrşadü'l-Ahlâf fî Ahkâmi’l-Evkâf ismiyle basılmış, daha sonraki yıllarda da Mülkiye Mektebinde ders kitabı olarak okutulmuştur. "Hazreti Muhammed’in Dini Islâm" Anglikan Kilisesi’nin sorularına Şeyhülislamlık adına verdiği cevaplardan oluşan bir risaledir. Söz konusu bu risale,Tefsirinin sonraki baskılarının baş tarafınaeklenerekyayınlanmıştır."lstintâcî ve istikrâî Mantık" İngiliz yazar Alexander Bain’e ait eserin Fransızca’ya yapılan tercümesinden Türkçe'ye çevirdiği bu eseri, Süleymaniye Medresesi’nde öğrencilerine ders notu olarak vermiştir.
Bunların dışında inkâr ve şirkin insan ruhunda uyandırdığı ızdırap, islâmiyetin ilerlemeye engel olmadığı, orduya yapılan yardımların zekat yerine geçebileceği gibi değişik konularda Beyanü'l-Hak, Sebilü’r-Reşâd ve Sırat-ı Müştekim dergilerinde Küçük Hamdi veya Elmalılı Küçük Hamdi imzaları ile yayımlanmış birçok makalesi vardır. Aynı zamanda devrinin günlük gazetelerine de İlmî makaleler yazmıştır.
Usûl-i Fıkıha ve mantığa dair bir eseri, yarım vaziyette bir Hukuk Kamusu, bir kısmı noksan kalmış bir Divan, Tefsir’le ilgili tartışmalar dolayısıyla yazdığı bir broşürü basılmayan eserlerindendir.
Muhammed Hamdi, uzun zamandır kalp yetmezliği hastalığı çekiyordu. 27 Mayıs 1942'de Erenköy’de,damadının evinde istirahat etmekte iken vefat etti. Cenazesi Sahrâ-yı Cedid Mezarlığına defnedildi. Allah rahmet eylesin.