Yaşam döngülerimizi tamamladığımız karşılıklı etkileşim sistemlerinin bir ürünü olarak kültür, içerisinde çok sayıda süreç barındıran karmaşık bir bütündür aslında. Etimolojik bakımdan doğadan, yani toprağı ekip-biçmeden, tarımdan, yetiştirmeden yol alan kültür kavramının, insanlığın serüveni dahilinde yaşam ve onun tüm çıktılarıyla ilişkili bir durumuna geldiğini söyleyebiliriz. Kültürün bütün bir yaşam tarzını ifade eden günümüzdeki kullanımının önünü açması bakımından Alman İdealistlerinin önemi büyüktür. Onlarla birlikte kültür, özgün bir yaşam tarzını ifade eden modern anlamını taşımaya başlamıştır.
Modernliğin en gözde kavramlarından olan kültürün toplumlara vadettiği “düzen” sözü için onlardan tek beklentisi vardı; buna göre düzen için talep edilen değer ve normlara uyulacak, bunlarla uyuşmayan şeyler ise dışlanacaktı. Batı dışında, özellikle de sömürge toplumlarında kültür, kolayına, bir aydınlatma aracı olarak “beyaz adamın misyonuna” eklemlenmişti. Çok değil, 2. Dünya Savaşı sonrasında bu misyon da terk edilecek, kültür hızla ulus devletleri değişen koşullardan koruyacak bir dengeleyici olarak görülecekti. Bir dönem böyle geçiverdi.
Günümüzde ise işler biraz karışmış durumda... Örneğin postmodernistler, çoktandır, yaşam tarzlarını eksen alarak muhalif ya da azınlık grupların aidiyet çerçevelerini övülecekler, çoğunluğun aidiyet çerçevelerini ise eleştirilecekler listesine eklemiş durumdalar. Sağı-solu, kısacası her tarafı kimlik politikalarına bulanmış şimdide, kantarın topuzu değil, bizzat kendisi kaçmış durumda. LGBT bireylerin mücadelelerine methiyeler düzenler milliyetçiliği lanetleyebiliyorlar...
Bugün kültür daha çok kişisel sorunlar ve bu sorunlar doğrultusunda beliren bireysel ihtiyaçlara gönlü kaptırmış durumda. Bu yüzden olsa gerek, yasaklardan değil, tekliflerden, kurallardan değil önermelerden yararlanarak kendini yeniden ve yeniden oluşturuyor.
Zamana ayak uydurmak üzerinden şekilleniyor her şey bugün... Tramvayda, vapurda ya da sinemada fark etmez; yan koltukta oturan, ama dönüp bakma ihtiyacı hissetmediğimiz, varlığını nefes alış verişlerinden bildiğimiz sıradan bir insana benziyor zaman da; birlikte yaşadığımız, ancak orada burada karşılaşmış olmak dışında bir tanışıklığımızın olmadığı yabancılara benziyor. Tıpkı kültür gibi...
(Tanıtım Bülteninden)