Duyarsızlaşmış her toplumda efendiler ve köleler hala var. Efendiler efendi olduklarının farkındayken, köleler köle olduklarının farkında değil. Bukowski, özellikle şiirlerinde bunun farkında olduğunu ortaya koymuş bir yazardır bana göre.
Gören insanın trajedisi ortadaki çukurdan çıkmak isterken bizzat çukurdakiler tarafından çukura çekilmesiyle başlar. Bukowski’nin bir öyküsünde “yok ki başka yolu” diyen insanın bakışında hem çukurun varlığına bir meşruiyet kazandıran çaresizlik, hem de çukurdan çıkmak isteyene, başka yolların ilhamıyla var olana karşı bir öfke sezilir.
Bu Bukowski’nin sesi olduğu dünya. Eylemin kitleselliği öncesinde, duyarlı ama çaresiz insanın yalnızlığı, şiiri ve müziği duyulur. Bozulmamanın bedeli, yalnızlık ve çaresizlik duygusunun, değiştirememenin acısıdır. Beden kaçar, ruh üşür. Dilsiz, şarkısız, türküsüz, şiirsiz kalmış bir öfke, benimsemedir. Çukurda kalanlar, dillerini yitirdikleri için oradalar. Çukurun sahipleri önce türküleri, şiirleri yasaklamak isterler.
Şiir kıvılcımdır. Farkında olmayı temsil eder. Çoğunlukla yeraltı nehrinde akması, kendi dilini sahiplenen olmadığındandır. Onaylanmış edebiyat çoğunlukla bu sesi, bu dili bastırmak ve onu kirletmek için iş görür. Onaylanmış edebiyatın dili de onaylanmıştır. Bu küçük sözlük aslında Bukowski için söyleyeceklerimizin bir tür önsözüdür.
Bu kitaba sözlük biçimi vererek bir Bukowski aforizmaları çalışmasından farklı bir iş yapmak istedim. Yapmak istediğim gerçekten de bir sözlük çalışmasıdır. Bunu ne kadar başarabildiğim ise okuyucunun takdirine kalmıştır. Amaç Bukowski’yi biraz daha iyi tanıyabilmeye yardımcı olmaktır.
(Tanıtım Bülteninden)