“Geçmişin karmaşasını bir türlü unutamamak, usulca geçip gitmiş tarihi ve gençliğimizi adeta diriltmeye çalışmak istememiz ideallerimizin güzelliğine olan inancımızla, yenilginin kalplerimizde bıraktığı derin izleri silmek için miydi yoksa?
Sokaklardaki boyaları dökülmüş eski binaların duvar yüzeylerine çıkan kırık dökük sloganları tamamlama ustası değil miyiz?”
Kitabın ilk bölümündeki metinleri okuyanlar, mektupların sanki kendilerine yazıldığı hissine kapılabilirler. Mektuplarda dile getirilenler, aslında hepimizi ilgilendiren konular. Naim Kandemir, yakın arkadaşı Cengiz Türüdü’ye hitaben yazdığı mektuplarda, geçmişi olduğu kadar bugünü ve gündelik yaşamı da sorgulayan samimi bir dil kullanmış. Bir mektubun bizleri nerelere götüreceğini görmek, aslında içimizdekini bu bahaneyle dışarı çıkarmak oluyor. Mektup ise, hâlâ en sıcak ve samimi iletişim aracı.
Kitabın ikinci bölümünde ise yazar, hayata ve dünyaya bakışını rüyalarla anlatıyor. Rüyalarda yansıtılan dünya, okurun zihnine hiç yabancı gelmeyecek. Karmaşık ve sorunlarla örülü çağımızda, rüyayla gerçek zaten iç içe değil mi? Mektuplar ve rüyalardaki lezzetli üslup yazarın kimliğinin de güzel bir yansıması aynı zamanda.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.