“Ocak başındakilerden çıt çıkmıyordu. Uykuya hâlâ direnebilenlerin suratlarında ise dinledikleri hikâyenin mahmurluğu ve yanan ateşin sıcaklığının verdiği tatlı bir pembelik vardı. Bunun yalnız hoş bir masal olduğunu düşünüp geceyi geçirmek üzere odalarına çekildiler...”Beyza Güngör, yalnızca tarihin tozlu sayfalarını havalandırıp ka¬dim uygarlıklardan ürpertici hikâyeler anlatmıyor, modern dün¬yadaki garipliklerden de dem vuruyor.Bir yanda çevresindeki sık ağaçların sıkboğaz ettiği köhne kulü¬beler ve her yanı gıcırdayan eski ahşap evler, diğer yanda yalnızca dolunay ışığıyla aydınlanan kent sokakları ve ölümün kol gezdiği vapurlar... Deliliğin doladığı kollara karşı koyamamış, sanrıların, kâbusların, acı anıların pençesinden kurtulamamış, dinledikleri ürpertici masalları bir türlü unutamamış bu insanların hikâyeleri¬ni okuyanlar da kolay kolay unutamayacak olan bitenleri!“O, hep vardı. Oradaydı. Türlü kılıklara giriyor, kentten kente gezi¬yor, insanların ruhlarıyla çeşitli oyunlar oynuyordu. Bu sefer, üzeri¬ne gezici bir sihirbaz kostümü geçirmiş ve masum çocuk ruhlarının peşine düşmüştü. Bu maske ve kostümlerin ardındaki varlık ise hep aynıydı ve bir yüzü yoktu. Salt karanlıktan oluşmuştu. Henüz bunu kimse bilmiyordu.”
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.