Tarih vakit tayin eylemektir. Tarih zaman ile birlikte mekânı zikreylemektir. Tıpkı baba anaya ebeveyn derken ana babaya valideyn derkenki gibi. Zamanı zikrediyorsak mekânı da mekânı telaffuz ediyorsak zamanı da kastediyoruz. Zaman ile mekân bir kâğıdın iki yüzü gibidir. Mıknatısın iki kutbu gibi. Birbirinden ayrı düşünülemez. Kâğıdın bir yüzünü kaldırsan yine iki yüzü bulunan kâğıt olur. Mıknatısın bir kutbunu koparsan yine iki kutuplu bir mıknatıs olur. Bir çift eldiven, bir çift çorap gibi tarih, zaman mekân çiftidir. Zaman tarih olunca mekân da coğrafya olur. Tarih coğrafyada tekrar edince coğrafya vatan olur. Mekândan zaman silinince efsane (Ergine-kun) zamandan mekân kalkınca destan (göç) doğuyor. Zamana ve mekâna bağlanmayan doğru bilgi kişilere bağlanınca kıssa, bir kişiye bağlı olunca menkıbe (övgünlük, övülesi hâller) oluyor (Oğuz Kağan, Köroğlu). Zamansız mekânsız kişi varsa masal (Keloğlan) anlatılıyordur. Bu kıssa, bu menkıbe zamanıyla mekânıyla her türlü ayrıntıyla hâl ü hareket tavr u hâlet ile beslenince siyer oluyor.
Tarihin ana vazifesi eskiden olanları bugünkülere anlatmaktır. Tarih görüp ibret çıkarmak, okuyup ders almak için bir destek bilgisidir. Tarih bazen bir milletin tarihidir. Tarih bazen bir devletin tarihidir. Tarih bazen bir toprağın tarihidir. İslâm tarihi ise bir kişinin, bir kabilenin, bir ırkın, bir coğrafyanın değil geniş manada bir ümmetin tarihidir. Çekirdekte peygamber zamanına mukayyet manasıyla bir ümmetin doğuşunun, oluşunun ve bazı ilk örneklerin tarihidir.
(Tanıtım Bülteninden)
Hazırlayan: Mustafa S. Kaçalin
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.