Arkadaşını Davet Et


Fâtihadan Nâsa Esbâb-ı Nüzül; Kurân Ayetlerinin İniş Sebepleri Fâtihadan Nâsa Esbâb-ı Nüzül Kurân Ayetlerinin İniş Sebepleri-1387
Fâtihadan Nâsa Esbâb-ı Nüzül; Kurân Ayetlerinin İniş Sebepleri Fâtihadan Nâsa Esbâb-ı Nüzül Kurân Ayetlerinin İniş Sebepleri-1387
Fâtihadan Nâsa Esbâb-ı Nüzül; Kurân Ayetlerinin İniş Sebepleri Fâtihadan Nâsa Esbâb-ı Nüzül Kurân Ayetlerinin İniş Sebepleri-1387

Fâtihadan Nâsa Esbâb-ı Nüzül; Kurân Ayetlerinin İniş Sebepleri Fâtihadan Nâsa Esbâb-ı Nüzül Kurân Ayetlerinin İniş Sebepleri-1387 (002127)

0.0
Tedarikçi : Minber
Para Puan : 100
İndirim Oranı : %56 İndirim
KDV Dahil : $133.29
İndirimli : $58.65
KDV Dahil : $58.65
Barkod : 9789754540475
KÜ-10
Dini Kitaplar

Fâtiha'dan Nâs'a Esbâb-ı Nüzül
Kur'ân Ayetlerinin İniş Sebepleri (2 CİLT İTHAL KAĞIT)

Yayın Tarihi2010-01-01
ISBN9754540470
Baskı Sayısı3. Baskı
DilTÜRKÇE
Sayfa Sayısı1007
Cilt TipiCiltli
Kağıt CinsiKitap Kağıdı
Boyut17 x 24 cm

       Fatihadan Nasa Esbabı Nuzül Kuran Ayetlerinin İniş Sebepleri


Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla

 
Hamd Rabbimiz olan O ulu Allah'a, salât ve selâm O'nun kulu ve Rasûlü Muhammed Mustafa'ya.
 
Kur'an ve Tefsiri ile meşgul olanların bilgisinden müstağni olamıyacakları bilgilerin başında elbette esbâb-ı nüzul bilgisi gelir. Nedir esbâb-ı nüzul? Esbâb-ı nüzul, Kur'an âyetlerinin iniş sürecindeki iniş ortamıdır. Kur'an âyetlerinin inmesi şartlarının Hâlik-ı Tealâ tarafından özel olarak hazırlanmasıdır. Kur'an âyetlerinin içerdiği hükümlerin muhataplar tarafından daha kolay ve doğru bir şekilde anlaşılmasını sağlıyacak mizansenlerdir. Aslına bakılacak olursa Allah Rasûlü ve çevresindekilerin hayatlarının Kur'an ve getirdiği şeriatı ilgilendiren ayrıntılarıdır ki mükemmellik işte bu ayrıntılardadır.
 
Dolayısıyla Kur'an'ı anlamak isteyenlerin öncelikle bu ayrıntıları çok iyi bilmeleri lâzımdır ki işte bu bilgi Kur'an ve Tefsir ilimleri arasında Esbâb-ı nüzul ilminin konusunu oluşturmaktadır.
 
Türkçede ve diğer dillerde bu bilgileri maalesef toplu olarak ve kıyaslama, karşılaştırma, değerlendirme imkânı verecek şekilde bir arada bulmak pek mümkün değildi. Esbab-ı nüzule dair bilgiler hadis mecmualarında, siyer kitaplarında ve tefsirlerde dağınık vaziyette idi. Eserlerinde bu bilgileri derleyen, dağınık da olsa bunlara eserlerinde yer veren âlimlerimize Allah rahmet eylesin.
 
İşte bu dağınıklık bu eserin meydana getirilmesi çalışmalarında başlıca etken olmuş ve bilgileri toplu olarak bir arada bulmak isteyenlere küçük de olsa bir hizmet sunma arzusu ile bu eser meydana getirilmiştir. Eser bu babda bir ihtiyacı giderir ve okuyuculardan rağbet görür de bir müslüman Kur'an'ı anlamada bu eserden istifade ederse kendimizi Kur'an'a hizmet etmişlerin duyacakları o sonsuz huzurla mutlu sayacağız.

 

Bu çalışmamızın mükemmel olduğunu iddia edecek değiliz. Her beşerî iş gibi elbette bunun da eksikleri ve hataları olacaktır. Muhterem okuyuculardan, rastlayacakları hataları veya bulacakları eksikleri bize bildirmeleri en samimi dileğimizdir.
 
Bu eserin neşrini üstlenen Çağrı Yayınevi sahibi Şaban Kurt dostumuza ve Yayınevi çalışanlarına teşekkürle önsözü noktalamak istiyorum.
 
Gayret bizden, tevfîk Allah'tandır.
 
 
Prof. Dr. Bedreddin Çetiner
İstanbul, 30 Temmuz 2002
 
  
      GİRİŞ
 
 
Sebebu'n-nüzûl ( çoğulu: Esbâbu'n-nüzûl ), "Sebeb" ve "Nüzul" kelimelerinden oluşan bir isim tamlamasıdır. Sebeb kelimesi Arapça'da kullanıldığı anlamda aynen Türkçede de kullanılmaktadır. Nüzul ise "inme, iniş, inmek" anlamlarına gelmektedir. Buna göre terkibin anlamı "İniş sebebi, inme sebebi" demek olur. Bu terkib ile Tefsir ve Kur'ân ilimlerinde Kur'ân âyet veya sûrelerinin Allah katından veya Levh-i mahfûz'dan Hz. Peygamber (sav)'e iniş sebeb veya sebepleri kastedilmektedir.
 
 
Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasında, tefsirinde ve ayetlerinden ihtiyaç duyulan hükümlerin çıkarılmasında onların iniş sebeplerini bilmenin faydası ve rolü hemen her alim tarafından müsellem bir kaziyye olmuştur. Ayetlerden çıkarılacak hükümlerin genelliğinin nüzul sebepleri ile sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı her ne kadar usulcüler arasında ihtilaflı ise de en azından hikmetu't-teşri'in onlarla bilinebilmesi de küçümsenecek bir fayda değildir. Hele ve hele insanoğlunun hemen her konuyu aklına danıştığı, herhangi bir konunun doğru ve yanlışlığına genellikle onu akıl ölçülerine vurarak karar verdiği düşünülürse teşriin hikmetini, buna bağlı olarak da makasıdu'ş-şeria'yı bilmenin faydası ve önemi elbette küçümsenemez.
 
 
Kur'ân-ı Kerim'in her âyetinin mutlaka bir sebebe dayalı olarak indiğini söylemek zordur ve hattâ imkânsızdır. Gerçi 23 sene gibi uzun bir zamana yayılmış olan nüzul sürecinde hemen her âyetin nüzulüne tekaddüm eden bir hâdise mutlaka varsa da bu konudaki bilgilerimiz veya bu konudaki bilgimizin kaynağı olacak rivayetler elimizde pek fazla değildir, mevcutlar arasındaki ihtilâflar da birçok âyetin nüzul sebebi hakkında bizi şüphe ve tereddüde düşürmektedir.
 
Esbab-ı nüzul, hakkında re'y ve içtihadın cari olmadığı bir saha olduğu için bunda ancak nakle dayanılmaktadır. Gerçi bu nakillerde zaman zaman sahabenin re'yine yer verildiğini görmek mümkün ise de bunlar esbab-ı nüzul olarak değil çoğunlukla tefsir kabilinden sayılabilecek bilgilerdir. Başka bir ifade ile bazı âyetlerin nüzulüne tekaddüm eden bazı olaylarla o âyetler arasında sahabi tarafından bir ilişki kurma girişiminden ibarettir ki bunda sahabînin re'yi etkilidir. Ancak nüzule şahid olmuş sahabenin bu kabilden bilgileri ve açıklamaları da bizim için son derece önemlidir ve müfessirin önünde geniş bir ufuk açılmasına imkân ve fırsat vermektedir.
 
 
Buna binaen esbab-ı nüzule dair bilgiler hep sahabeden nakledilen bilgiler olup ister mücerred bir hadisenin anlatılması olsun, ister nüzul sebebi olduğu tasrih edilmiş olsun bizim için tefsirde vazgeçilmesi veya gözden uzak tutulması caiz olmıyan bilgilerdir. Ancak bunlarla tefsirin sınırlandırılması caizmidir değil midir? Bu bahs-i diğerdir ve bunda ulemanın da ihtilâfı vardır. Cumhur bu bilgilerle Kur'ân âyetlerinin anlamlarının sınırlandırılamıyacağı görüşüne mey­yaldir.
 
İslâm ilimler tarihi boyunca bu bilgiler dağınık olarak tefsirlerde yer alır­ken bazı âlimlerin de sırf bu konuya tahsis edilmiş eserler kaleme aldıklarını görüyoruz. (Ahmet Nedim Serinsu, Kur'ân'ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul'ün Rolü başlıklı araştırmasında (İstanbul, Ocak 1994) bu konudaki müstakil çalış­maların bir listesini vermiştir. Bak: s. 75-78)
 
 
Nüzul sebeplerine dair bilgilerin tefsirlerde dağınık bir şekilde yer alması Türkçe tefsirler için de söz konusu olup maalesef bugüne kadar dilimizde müs­takil bir eser kaleme alınmış değildir. Eski Konya Müftüsü Tahsin Emiroğlu'nun aslında bir esbab-ı nüzul yazmak gayesiyle başlayıp sonradan tefsire dönüşen Esbâb-ı Nüzûl'ü (Konya'da 1965 yılında neşredilmeye başlan­mış, 15. Cilde kadar neşredilmiş (1983), müellifin vefatı ile yarım kalmıştır) ile Abdulfettâh el-Kâdî'nin Esbâbu'n-Nuzûl ani's-Sahâbe ve'l-Mufessirîn adlı ese­rinin Türkçeye tercümesi (tere. Salih Akdemir, Fecr Yayınları, Ankara 1986) dışında Türkçe olarak te'lif edilmiş nüzul sebeplerini toplayan kapsamlı bir esere rastlamadık.
 
 
Sebebu'n-nüzûl (çoğulu: Esbâbu'n-nüzul), türkçesinde nüzul sebebi muhte­lif şekillerde tarif edilmiştir. Bunlardan en cami tarifi Zerkani şöyle formüle etmiştir: "Nüzul sebebi, meydana geldiği günlerde bir âyetin veya âyetlerin, ondan bahsederek, veya hükmünü beyan ederek nazil olduğu şeydir." Bu da ya Kur'ân âyetlerinin nazil olduğu dönemde meydana gelen bir olay, ya da Hz. Peygamber (sa)'e sorulan bir sorudan ibarettir (Zerkanî, Menâhilu'l-İrfân, Kahi­re tarihsiz, 1,106).
 
 
Yukarda da işaret olunduğu üzere nüzul sebeblerine dair rivayetlere sahabîlerin de re'yi bir ölçüde karıştığı veya sahabî, âyet veya âyetlerin nüzulüne tekaddüm eden şahid olduğu olayı anlattığı için nüzul sebeblerine dair rivayetler muhtelif olabilmektedir. Hattâ bu rivayetler arasında bazan zıtlık bile olabilmektedir. Bu arada bir âyetin nüzul sebebi olarak anlatılan olaylar da muhtelif olabilmekte; zaman zaman bunlar arasını te'lif dahi mümkün olamamaktadır. Zaman itibariyle birbirine yakın olarak meydana gelen birden çok olayın bir âyetin iniş sebebi olarak anlatılması durumunda aralarını te'lif mümkün olmakla birlikte meselâ bir rivayette Mekke'de, başka bir rivayette Medine'de meydana gelmiş iki ayrı olayın bir âyetin iniş sebebi olarak rivayeti halinde bu rivayetlerin arasının bulunması mümkün olmamaktadır.
 
İşte bu durumda tercihe götürecek başka karineler aranması gerekecektir ki usulcüler ve müfessirler genellikle ilk olarak rivayetlerin sıhhati üzerinde durmuşlar ve meselâ birbiri ile te'lif edilemiyen iki haberle karşılaştıklarında eğer biri daha sahih ve meselâ birisi müsned, diğeri mürsel iki haberle karşılaştıklarında müsned olanı mürsel olana tercih etmekle ihtilâfı gidermişlerdir
 
Bazan da nüzul sebebini bildirmede kullanılan ifadelerden hareketle tercihlere gidilebilmektedir. Bu ifadelerden bazıları nüzul sebebini bildirmede açık iken bazısı da ihtimal bildirebilmektedir. Yani nüzul sebebini bildiren bazı ifadeler nüzul sebebine delâlet etmesi yanında âyetin hükmü altına girmeye veya âyetin şümulünü bildirmeye de delâlet edebilmektedir. Bu durumda elbette nüzul sebebini bildirmede açık olan ifadelerle gelen rivayet diğerine veya diğerlerine tercih edilmekle aradaki ihtilâf giderilmektedir.
 
Herhangi bir şekilde tercihe imkân verecek bir karine bulamama halinde ise müfessirler, âyetin inişinin tekrarlandığı (tekrâru'n-nüzûl), âyetin iki kere nazil olduğu görüşüne sapmışlardır. Bunun örnekleri ilerde kitab içinde gelecektir.

 
               Kur'ân'dan İlk Nâzil Olan Ayetler
 
 
Kur'ân'dan ilk nazil olan sûre hangisidir? Bu konuda rivayetler muhteliftir. Alak Sûresinin, Müddessir Sûresinin, Müzzemmil Sûresinin veya Fatiha Sûresi­nin ilk nazil olan sûre olduğuna dair rivayetler gelmiştir. Kur'ân'dan ilk nazil olan âyet veya âyetlerin hangisi olduğu konusunda ise iki görüş vardır: Alak Sûresinin ilk beş âyeti ve Besmele. Şimdi bu görüşleri verelim:
 
 
a)Ebu Davud et-Tayâlisî'nin Müsned'inde Kur'ân'dan ilk nazil olanla ilgili haber şöyledir: Yahya ibn Kesîr diyor ki: Ebu Seleme ibn Abdurrahmân'a sor­dum: Kur'ân'ın hangisi ilk nazil oldu?", "Yâ eyyuhe'l-müddessir'dir" dedi. "Bana ulaştığına göre ikra' bismi Rabbike'llezî halaka, ilk nazil olan imiş." dedim. Seleme dedi ki: Cabir ibn Abdullah'a "Kur'ân'ın hangisi ilk nazil oldu?" diye sordum da "Yâ eyyuhe'l-müddessir'dir" dedi. Ben de (senin gibi): "Bana ulaştığına göre ilk nazil olan ikra' bismi Rabbikellezî halaka, imiş" dedim. Cabir dedi ki: "Ben ancak Allah'ın Rasûlü (sav)' in bana söylediğini haber veri­yorum. Bana şöyle buyurdu:
 
Hırâ'da bir süre kaldım. Oradaki ikametimi bitirince oradan ayrıldım. Va­diye inince bana seslenildi. Önüme, sağıma, soluma, arkama baktım, hiçbir şey göremedim. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda bir de ne göreyim o (bana sesle­nen) gökle yer arasında bir taht üzerinde, yere çökekaldım (Ebu Davud der ki: yani yere yıkıldım), (eve) geldim, bana: "Yâ eyyuhe'l-müddessir... ="ey bürü­nen kalk inzâr et, Rabbını ulııla, urbanı temizle." denildi." (Ahmed Abdurrahman et- Bennâ, MinhaM'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, el-Mektebetu'l-İslâmiyye. (İkinci baskı) Beyrut 1400, 11,7).
 
b) Buhârî, Müslim ve Ahmed ibn Hanbel'in tahric ettiği hadisler ise Alak Sûresinin ilk beş âyetinin mutlak olarak Kur'ân'dan ilk nazil olan âyetler oldu­ğuna işarette son derece açıktır. Şöyle ki:
 
 
Yahya ibn Bükeyr kanalıyla Hz. Aişe'den rivayette o şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sa)'a gelen ilk vahy uyku halinde iken görmüş olduğu sâdık rüya­lardır. Hangi rüyayı görse mutlaka gün aydınlığı gibi aynen çıkardı. Sonra ona yalnızlık sevdirildi, Hıra mağarasına çekilip orada pek çok gece ibadetle geçi­rirdi. Bunun için de yanına azık alırdı. (Azığı bitince) Hz. Hadice'nin yanına gelir ve yine azığını alıp tekrar mağaraya dönerdi. Nihayet O Hıra mağarasında iken hakk ona geliverdi. Melek O'na geldi ve: "Oku." dedi. Rasûlullah: "Ben okuyucu değilim (okuma bilmiyorum)." dedi. Hz. Peygamber der ki: "Melek beni aldı ve takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: "Oku." dedi. Ben yine: "Ben okuyamam." dedim. Beni ikinci kere takatten kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve: "Oku." dedi. Ben yine: "Ben okuyucu değilim." dedim. Beni üçüncü kere yakalayıp takatim kesilinceye kadar sıktı, sonra bıraktı ve: "Yara­tan Rabbının adıyla oku. O, insanı bir alakadan yaratmıştır. Oku, Rabbim niha­yetsiz kerem sahibidir." dedi. Hz. Aişe anlatmaya şöyle devam ediyor: Rasûlullah bununla (Cibril'in kendisine okuduğu vahyle) kalbi titreyerek döndü ve Hz. Hadice bint Huveylid'in yanına girdi, "Beni örtün, beni örtün." dedi. Onun üstünü örttüler. Nihayet korkusu geçince Hadice'ye olanları haber verdi ve "Ey Hadice, bana ne oluyor? Kendimden (bana bir şey olmasından) kork­tum." dedi. Hz. Hadice O'na: "Asla! korkma sana bir şey olmaz. Allah'a yemin ederim ki Allah seni asla rüsvay etmiyecek (seni üzmeyecek)tir. Çünkü sen sıla-i rahimde bulunur, Sözün doğrusunu konuşur, yorulmuşları taşır, yoksullara verir, misafirleri ağırlar, musibete uğrayanlara yardım edersin." deyip onu Hz. Hadice'nin amcası oğlu olan Varaka ibn Nevfel ibn Esed ibn Abdu'I-Uzzâ'ya götürdü. Varaka Câhiliye devrinde hristiyan olmuştu. İbranice kitap yazar ve Allah'ın dilediği miktarda İncil'i İbranice (veya Arapça) yazardı. Çok yaşlanmış ve gözleri kör olmuştu. Hz. Hadice ona: "Ey amcamın oğlu, kardeşin oğlu (Muhammed)'i dinle." dedi. Varaka: "Ey kardeşim oğlu nedir gördüğün?" diye sordu, Hz. Peygamber (sa) de gördüğünün haberini ona haber verdi. Varaka O'na: "Bu (sana gelen) Allah'ın Musa'ya indirmiş olduğu Nâmûs'tur. Keşke genç olsaydım ve kavmin seni (yaşadığın kasabadan) çıkardıklarında hayatta olsaydım." dedi. Hz. Peygamber (sa): "Onlar beni çıkaracaklar mı?" dedi. Vara­ka: "Evet, senin getirdiğini kim getirse mutlaka ona düşmanlık edilir. Eğer ben senin o gününe ulaşacak olursam elbette seni desteklerim." dedi ve fakat çok geçmeden Varaka vefat etti ve vahy de kesildi. Hz. Peygamber (sa) vahyin ke­silmesine çok üzüldü.
 
İbn Şihâb kanalıyla Câbir ibn Abdillâh el-Ansarî'den rivayette o vahyin ke­silmesinden bahisle naklettiği hadisinde Hz. Peygamber (sa) şöyle anlatır: Ben yürürken gökten bir ses işittim. Gözlerimi göğe çevirdiğimde ne göreyim; bana Hıra'da gelen melek gökle yer arasında bir kürsüye oturmuş. Ondan öyle kork­tum ki hemen eve dönüp "Beni örtün, beni örtün." diyebildim. İşte bunun üzeri­ne Allah Tealâ "Kötü şeylerden sakın"a kadar "Ey örtüye bürünen, kalk ve uyar..." âyetlerini indirdi ve ondan sonra da artık vahy peşpeşe gelmeye devam etti. (Buhârî, Bed'u'l-Vahy, 3; Tefsiru'l-Kur'ân, Alak. 96/1; Müslim, İman, 252-256: Ahmed ibn Hanbel, Müsned, VI.232-233).
 
 
c)Kur'ândan ilk nazil olanın Fatiha Sûresi olduğu da söylenmiştir. Bunun dayanağı Beyhakî'nin Delâilu'n-Nübüvve'sinde Meysere Amr ibn Şurahbîl'den rivayetle zikrettiği şu haberdir: Allah'ın Rasûlü (sa), Hz. Hadice'ye: "Ben (bir gün) yalnız kaldığımda birisinin bana seslendiğini duydum ve ve bana bir şey olduğundan (bana bir delilik veya ona benzer bir şey arız olmuş olmasından) korktum." dedi. Hz. Hadice: "Allah korusun, Allah sana elbette bunu yapacak değildir.Çünkü sen emaneti eda eder, akrabalarına sıla-i rahimde bulunur ve sözün doğrusunu söylersin." dedi. Daha sonra Hz. Ebu Bekr geldiğinde Hz. Hadice ona Hz. Peygamber'in bu söylediklerini nakletmiş ve onu Varaka'ya götürmesini istemişti. Hz. Peygamber (sa), Hz. Ebu Bekr ile birlikte Varaka'ya gitmişler ve Hz. Peygamber (sa), başına gelenleri şöyle anlatmış: "Yalnız başı­ma kaldığımda arkamdan birisinin bana "Ey Muhammed, ey Muhammedi" diye seslendiğini duydum. Korkarak sür'atle oradan uzaklaştım." Varaka: "O sesle­nen sana bir daha geldiğinde böyle yapma. Orada dur ki sana ne söyleyeceğini dinle, sonra da bana gel ve ne söylediğini bana haber ver." demiş.
 
Yine bir gün Hz. Peygamber yalnız başına iken o ses kendisine yine ses­lenmiş: "Ey Muhammed, Bismillâhirrahmanirrahim, Hamd âlemlerin Rabbı Allah'a mahsustur..." de demiş ve "veleddâllîn'e kadar Fâtiha'yı okumuş.
 
 
Beyhakî'nin zikrettiği bu haberde bunun ilk olduğuna dair bir kayıt olma­masının yanında daha önce geçen rivayetlerden de anlaşılacağı üzere Hz. Pey­gamber (sa), Varaka'ya gitmeden önce kendisine vahy gelmişti. Dolayısıyla bu haber, Fâtiha'nın ilk nazil olan olduğuna delâlet etmez. (Zerkanî, age. 1,95 96).
 
 
d) Kur'ân'dan ilk nazil olanın Besmele olduğu da söylenmiştir. Bu görüşü ileri sürenler Vâhıdî'nin kendi senediyle İkrime ve Hasen'den naklen zikrettiği şu rivayete dayanırlar: İkrime ve Hasen: "Kur'ân'dan ilk nazil olan Bismillâhirrahmanirrahim, ilk nazil olan sûre de İkra'dır." Ancak bu haber mürsel olması yanında Besmele'nin yalnız başına ilk nazil olduğuna da delâlette açık değildir. Herhalde nazil olan her sûrenin başında-Tevbe Sûresi hariç-Besmele de nazil olmuştur ve bu da Besmele'nin ilk nazil olduğu anlamına gel­mez (Zerkanî, age. 1,96).
 
 
Kur'ân'dan Son Nazil Olan Ayetler
 
a-)İbn Cureyc: "Öyle bir günden sakının ki o gün Allah'a döndürüleceksi­niz. Sonra herkese kazandığı tastamam verilecek, onlara hiç haksızlık edilmiyecektir." (Bakara, 2/281) âyet-i kerimesi Hz. Peygamber (sa)'in vefatın­dan sadece dokuz gece önce nazil olmuş ve ondan sonra da başka bir vahiy in­memiştir." diyor.
 
İbn Ömer'den rivayette Hz. Peygamber bu âyetin nüzulünden sonra yirmi bir gün yaşamıştır.
 
Saîd ibn Cubeyr ve Mukâtil bu âyetin Efendimiz (sa)'in vefatından yedi gece önce indiğini söylerken üç gece önce indiği rivayeti de vardır. Ayetin nü­zulünü Hz. Peygamber (sa)'in vefatına daha da yaklaştıran ve sadece üç saat önce indiğini ve Efendimiz (sa)'in: "Bu âyeti deyn yani müdâyene âyeti ile ribâ âyeti arasına koyunuz." diyerek yerini belirlediğini söyleyenler de vardır.
 
b)Ubeyy ibn Ka'b, İbn Abbâs ve Katâde'den rivayette de "Size kendiniz­den öyle bir rasûl gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir, üstü­nüze çok düşkündür..." (Tevbe, 9/128) âyet-i kerimesi son nazil olandır.
 
İmam Ahmed'in Müsned'inde Übeyy ibn Ka'b'den rivayetle tahric olunan bir haber şöyledir: Onlar, Ebu Bekr'in halifeliğinde Kur'ân'ı mushaflarda topladılar. Bir takım kişiler yazıyor, Übeyy ibn Ka'b de yazdırıyordu. Berâe Sûresin­den "Aleyhlerinde bir sûre indirilince birbirlerine bakarlar da "Sizi bir kimse görüyor mu?" diye endişe ederler, sonra da giderler. Allah, onların gönüllerini ters çevirmiş. Çünkü onlar öyle bir kavimdir ki ince anlamazlar." (Tevbe, 9/127) âyetine gelince bunun, Kur'ân'dan son nazil olan olduğunu zannettiler. Übeyy ibn Ka'b onlara: "Allah'ın Rasûlü (sa) bana bundan sonra "O büyük arşın sahi­bidir.' kadar "Andolsun size kendinizden öyle bir Rasûl gelmiştir ki sizin sı­kıntıya uğramanız ona çok ağır gelir..." âyetleri olmak üzere iki âyet daha okut­tu." deyip şöyle devam etti: "İşte bu, Kur'ân'dan son nazil olandır (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, V.134).
 
Ancak birinci görüş daha meşhur ve daha sahihtir. İbn Abbâs'tan gelen ri­vayette Cibril bu âyetin yerini "Ey Muhammed onu Bakara'dan ikiyüz seksenin başına koy." diyerek yerini de belirtmiş ve Efendimiz de ashabına böyle buyur­muştur (Kurtubî. el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut 1408/1988,111,242).
 
 
c)Buhârî'nin İbn Abbâs'tan rivayetle tahric ettiği bir haberde de Hz. Pey­gamber (sav)'e son inen âyetin Ribâ âyeti yani "Ey iman etmiş olanlar, Allah'tan takva üzere olun ve ribâdan kalanı bırakın (almayın). Eğer gerçekten mü'minler iseniz." (Bakara, 2/278) âyet-i kerimesi olduğu belirtilmiştir.
 
d) İbn Cerîr'in Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den rivayetle zikrettiği bir habere gö­re son nazil olan âyet-i kerime deyn âyeti yani: "Ey iman etmiş olanlar bir sü­reye kadar borçlandığınızda onu yazın..." (Bakara, 2/282) âyet-i kerimesidir. Ebu Ubeyd'in Fedâil'de İbn Şihâb'dan rivayetine göre ise Kur'ân'ın arştan en son nazil olanları deyn ve ribâ âyetleridir {Zerkanî, age. 1,97).
 
Suyûtî, bu Bakara, 278, 281 ve 282 âyetlerinin bir defada (defaten vahide) ve mushaftaki sıralarıyla peşpeşe nazil olmuş olabileceklerini söyleyerek (Suyütî, el-itkan fî ulumi'l-Kur'ân, tah. Muhammed Ebu'l-Fadl İbrahim, Beydar 1343, 1,102) bu Üç görüşün arasını bulmak istemiştir.
 
 
e) Berâ'dan rivayete göre ise Nisa Süresindeki "Senden fetva isterler. De ki: Kelâle hakkında fetvayı size Allah veriyor..." (Nisa, 4/176) âyet-i kerimesi Hz. Peygamber (sav) 'e en son inen âyettir.
 
Ancak Hafız İbn Hacer, bu rivayetin bu âyet-i kerimenin mutlak olarak son inen âyet olduğu anlamına değil de miras hakkında inen âyetlerin sonuncusu olduğu  şeklinde te'vil  edilebileceğini  söylemiştir (Bak: ibnu'l-Cevzî, zâdu'l-Mesîr, [X,255'deki dipnot).
 
f)İbn Merdûye'nin Mücâhid kanalıyla Ümmü Seleme'den rivayetle zikret­tiği bir haberden "Bunun üzerine Rableri onların dualarına icabetle "Elbette Ben, erkek olsun, kadın olsun içinizden çalışan hiç kimsenin amelini zayi etmiyeceğim..." (Alu İmran, 3/195) âyet-i kerimesinin son nazil olan âyet oldu­ğu anlamını çıkaranlar olmuşsa da haber bu konuda çok açık değildir (Zerkanî, age. 1,98).
 
g)Buhârî ve başkalarının İbn Abbâs'tan onun: "Kim bir mü'mini kasten öl­dürürse onun cezası ebediyyen cehennemdir..." (Nisa, 4/93) âyeti son nazil o­landır ve onu nesheden bir şey de yoktur." dediğini nakletmişlerse de bu haber herhalde bu âyetin Kur'ân'dan son nazil olan değil de bir mü'mini öldürmenin cezası konusunda son nazil olan olduğuna delâlette açıktır (Zerkanî, age. 1,98-99)
 
h)İbn Cerîr'in Muaviye ibn Ebî Süfyân'dan rivayet ettiği bir haberde de Kehf Sûresinin sonu olan "Artık her kim Rabbına kavuşmayı umuyorsa o, sâlih amel işlesin ve Rabbına kullukta hiçbir şeyi O'na ortak koşmasın." (Kehf; 18/110) âyetinin son nazil olan âyet olduğu zikrediliyorsa da İbn Kesîr bu haberin müşkİl olduğunu söylemiş ve mensûh olmadığına hamletmiştir (Zerkanî age. 1,99-100).
 
J)Tirmizî ve Hâkim'in Hz. Aişe'den rivayetlerinde onun, Kur'ân'dan son nazil olanın Mâide Sûresi olduğunu söylediği belirtilmekte ise de Hz. Aişe'nin bu sözü "Halâl ve haramda son nazil olan Mâide Süresidir. Ondaki hükümler hiçbir şekilde nesholunmamıştır." şeklinde anlaşılmıştır ve Mâide Sûresi Kur'ân'dan son nazil olandır şeklinde anlaşılmamalıdır (Zerkanî, age. ı,99).
 
 
j) Kur'ân'dan sûre olarak en son nazil olanın ise Nasr Sûresi olduğunda itti­fak var gibidir. Müslim'in Ebu Bekr ibn Ebî Şeybe, Harun ibn Abdullah ve Abd ibn Humeyd kanalıyla Ubeydullah ibn Abdullah ibn Utbe'den rivayetinde o şöyle anlatıyor: İbn Abbâs bana: "Ey İbn Utbe, Kur'ân'dan son nazil olan sûreyi biliyor musun?" diye sormuştu. Ben: Evet Allah'ın nusratı ve fetih geldiğin- de..." süresidir." dedim. "Doğru söyledin." dedi (Müslim, Tefsîr. 21).
 
Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr ve Beyhakî'nin rivayet ettikleri bir haberde sûre­nin  nüzul  vakti  olarak  Veda haccındaki  teşrik günlerinin  ortasındaki  gün verilmektedir (İbn Kesîr, age. VIIL529).
 
İbn Abbâs'in "Bütün Kur'ân'dan en son nazil olan sûre "Allah'ın nusratı ve fetih geldiğinde..." süresidir." sözü Taberânî tarafından da rivayet edilmiştir. (ibn Kesîr, age. VIII.53 ]).
 
Zerkanî, Kur'ân'dan son nazil olan âyetin hangisi olduğuna dair bu on gö­rüşü verdikten sonra "Öyle bir günden sakının ki o gün Allah'a döndürüleceksi­niz.Sonra herkese kazandığı tastamam verilecek, onlara hiç haksızlık edilmiyecektir." (Bakara, 2/281) âyet-i kerimesinin mutlak olarak Kur'ân'dan en son nazil olan âyet olduğu görüşünü diğerlerine tercih etmiştir (Zerkanî age U00).
 
 
   Mekkî ve Medenî:
 
Ayetlerin anlamlarının daha iyi anlaşılmasında ve onlardan hüküm çıkar­mada elbette indikleri ortamı bilinenin faydası büyüktür. Gerçi nüzul ortamı ve âyetlerin inmesine sebep olan hadiseler onlardan çıkarılacak hükümlerin onlara tahsisini gerektirmez ve âyetler nüzul şartlarıyla sınırlı da değildir. Belki âyet­lerden çıkarılacak hükümlerin uygulanmasında nüzule sebep olan veya olanlar bir prototip olarak düşünülebilir ama âyetlerin hükümlerinin onlara tahsisi kadar da yanlış bir şey yoktur. Kur'ân âyetlerinin hükümlere delâleti zamanla sınırlı olmamakla kıyamete kadar baki kalacak demektir ve Kur'ân'ın zaman ve me­kânlar üstü olması da bu demektir.
 
 
Ama meselâ müslümanların Mekke-i Mükerreme'de zayıf bir azınlık ola­rak yaşadıkları bir ortamda onlar için Medine-i Münevvere'de bir İslâm devleti ve toplumunda yaşarken onlar için konacak hükümlere medar olacak âyetler gerek nazmında, gerek siyakında, ge­rek üslûbunda farklı olacaktır ve öyle de olmuştur.
 
Bu yüzden âyetlerin ve sûrelerin mekkî ya da medenî oluşlarının bilinmesi önem arzetmektedir. Gerek âyetlerin, gerekse sûrelerin mekkî ya da medenî oluşlarıyla ilgili bilgileri bizzat Kur'ân'da veya Hz. Peygamber (sa)'in hadisle­rinde bulma imkânımız yoktur. Bu bilgiler bize, en eski kaynak olarak sahabe­den nakledilerek gelmiştir. Bu yüzden usulcüler, sahabenin esbâb-ı nüzule dair kavillerini müsned hadis ayarında kabul etmişlerdir.
 
Ancak sahabeden de bu konuda nakledilen bilgiler az ve hattâ çok yerde yetersiz olunca âyetlerin mekkî ve medenî oluşlarının tesbitine yardımcı olmak üzere usul âlimleri muhtelif ölçüler koymuşlardır. Mekkî ve medenî âyetlerle sûrelerin sayısı ve hangilerinin mekkî, hangilerinin medenî itibar edileceği de haliyle bu ölçülere göre değişmektedir. Özellikle sûreler için belli bir ölçü koy­mak aslında daha da zordur. Özellikle uzun sûrelerin, inmeye başlaması ile ta­mamlanması arasında uzun zaman geçen sûrelerin mekkî mi yoksa medenî mi olduklarında bir çok ihtilâflar vardır. Ayetlerin mekkî-medenî oluşlarında âlimlerin koyduğu kıstaslar şu madde­lerde özetlenebilir:
 
a) Yer olarak Mekke ve civarında nazil olanlar mekkî, Medine-i Münevvere ve civarında nazil olanlar medenîdirler. Buna göre Minâ, Arafat, Tâif, Huneyn gibi yerlerde nazil olanlar mekkî, Hayber, Küba, Bedr, Uhud gibi yerlerde nazil olanlar da medenî sayılacaktır.
b) Nüzûl yerine bakılmaksızın hicretten önce nazil olanlar mekkî, hicretten sonra nazil olanlar da medenîdir. Buna göre meselâ Hudeybiye'de, Haccetti'l-vedâ'da Mekke-i Mükerreme ve civarında nazil olanlar da medenî sayılacaklar­dır.
c) Nüzûl yer ve zamanına bakılmaksızın mekkelilere hitab eden âyetler mekkî, medinelilere hitab eden âyetler de medenîdir.
 
Bu kıstaslardan en yaygın olarak kullanılan ve meşhur olanı hicreti esas alan ölçüdür ki biz de bu eserimizde bu ölçüyü esas alacağız.
 
Mekki ve Medenî Sûreler:
 
Ayet-i kerimelerin mekkî ya da medenî oluşlarım tayin oldukça kolay ol­makla birlikte aynı kolaylık sûreler için maalesef söz konusu olmamaktadır. Genellikle kısa sûrelerin bir defada bir yerde nazil olduğu düşünülebilirse de uzun ve hattâ yüzlerce âyetten oluşan sûrelerin bir defada ve bir yerde nazil olmuş olmaları mümkün değildir. Buna binaen nüzulü Mekke-i Mükerreme'de başlıyarak Medine-i Münevvere'de de âyetleri inmeye devam eden ve Medine-i Münevvere'de inmesi tamamlanan birçok sûre vardır. Sûreleri mekkî ya da me­denî oluşlarında âlimler arasındaki ihtilâf da buradan gelmektedir. Ancak inme­ye başlaması zamanı nazar-i itibara alınarak mekkî-medenî tesbitinde Kur'ân'ın 93 sûresinin Mekke-i Mükerreme'de, 21 sûresinin de Medine-i Münevvere'de inmiş olduğunu söylemek mümkündür.
 
 
Sûreleri, nazil oldukları tarihe göre şöyle tasnif etmek mümkündür:
 
 
a)Mekke devrinin ilk beş senesinde nazil olan sûreler altmış sûre olup şun­lardır: Fatiha (1). İsrâ (17), Kehf (18), Meryem (19), Tâhâ (20), Enbiyâ (21), Kaf (50), Zâriyât (51), TÛr (52), Necm (53), Kamer (54), Rahman (55), Vakıa (56), Mülk (67), Kalem (68), Hakka (69), Meâric (70), Nûh (71), Cinn (72), Müzzemmil (73), Müddessir (74), Kıyâme (75), İnşân (76), Mürselât (77), Nebe' (78), Nâziât (79), Abese (80), Tekvîr (81), İnfıtâr (82), Mutaffifîn (83), İnşikak (84), Bürûc, 85), Târik (86), A'lâ (87), Ğâşiye (88), Fecr (89), Beled (90), Şems (91), Leyi (92), Duhâ (93), İnşirah (94), Tîn (95), Alak (96), Kadr (97), Beyyine (98), Zilzâl (99), Adiyât (100), Kâria (101), Tekâsür (102), Asr (103), Hümeze (104), Fî! (105), Kureyş (106), Mâûn (107), Kevser (108), Kâfirûn (109), Mesed (111), İhlâs (112), Felak (113), Nâs (114).
 
b) Mekke devri nin ortalarında yani bi'setin 5-10 yılları arasında nazil olan sûreler on yedi olup şunlardır: Ankebût (29), Rûm (30), Lokman (31), Secde (32), Sebe] (34), Fâtır (35), Yâsîn (36), Sâffât (37), Sâd (38), Zümer (39), Mü'm in (Ğâfir 40), Fussılet (veya Secde 41), Şûra (42), Zuhruf (43), Dühân (44), Câsiye (45), Ahkâf (46).
 
c) Mekke devrinin sonlarında yani bu devrenin son üç senesi nazil olan sû­reler on beş olup şunlardır: En'âm (6), A'râf (7), Yûnus (10), Hûd (11) Yûsuf (12), Ra'd (13), İbrahim (14), Hıcr (15), Nahl (16), Hacc (22), Mü'minûn, 23), Fürkan (25), Şuarâ' (26), Nemi (27), Kasas (28).
 
d) Medine devrinin ilk iki senesi yani hicretin birinci ve ikinci senesi nazil olan sûreler altı olup şunlardır: Bakara (2). Enfal (8), Muhammed (Kıtal 47), Saff (61) Cum'a (62), Tegâbün (64).
 
e) Hicretin üçüncü ve dördüncü yıllarında üç sûre nazil olmuştur. Bunlar: Alu İmrân (3), Mücâdile (58) ve Haşr (59) sûreleridir.
 
f) Hicretin 5-8. senelerinde dokuz sûre nazil olmuştur. Bunlar: Nisa' (4), Mâide (5), Nûr (24), Ahzâb (33), Fath (48), Hadîd (57), Mümtahıne (60), Münâfikûn (63) ve Talâk (65) sûreleridir.
 
g) Hicretin dokuzuncu ve onuncu yıllarında da şu dört sûre nazil olmuştur:

Tevbe (9), Hucurât (49), Tahrîm (66), Nasr (1 10). (Kaynak: Ömer Rıza Doğrul. Tanrı Buyruğu Kur'ân-ı Kerimin Tercüme ve Tefsiri, Ahmet Halil Yaşaroğlu Kitapçılık ve Kâğıtçılık C l s X-XI).
 
 
Sûrelerin, sahabe ve tabiûndan gelen nakiller dışında mekkî veya medenî oluşlarını tayinde alimler onlardaki bazı üslûb özelliklerinden de yararlanma yoluna gitmişler ve mekkî sûrelerin ortak özelliklerini şöyle tesbit etmişlerdir:
 
a) İçinde secde âyeti bulunması.
b) Bakara ve Ali İmrân hariç olmak üzere başında hurûf-ı mukattaa bulun­ması.
c) Bakara hariç içinde Adem ve İblîs kıssasına yer verilmesi.
d) Bakara hariç geçmiş peygamberlerin ve ümmetleri ile mücadelelerinin anlatıldığı kıssalara yer verilmesi.
d)Bakara hariç geçmiş peygamberlerin ve ümmetleri ile mücadelelerinin anlatıldığı kıssalara yer verilmesi.
e) Bazı istisnalarla içinde "Ey insanlar!" hitabı bulunması.
f)  İçinde "Kellâ" lâfzı bulunması
g)   Muhteva olarak tevhid, nübüvvet, âhiret gibi itikâdî konulara yer veril­mesi.
 
Yine bu kabilden olarak: Hadlerden ve miras paylarından bahseden, Ankebût Sûresi hariç olmak üzere münafıklardan bahseden, bazı istisnalarla birlikte "Ey iman edenler!" hitabı bulunan sûrelerle genel olarak ibadet ve mu­amelâttan, yahudi ve hristiyanların bâtıl inançlarından cinayetlerinden, mukad­des kitapları tahrif etmelerinden bahseden sûreler de medenî sayılabilirler.
 
 
                * * *
 
Bu kitabın hazırlanmasında el-Kütübü's-Sitte'ye (Dârimî'nin Sünen'i, İmam Malik'in Muvatta'ı ve Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'i ile birlikte el-Kutubu't-Tis'a) ek olarak gerek rivayet ve gerekse dirayet tefsirlerinden büyük bir çoğun­luğu taranmıştır. Bazan müracaat edilen eserler bir yana bırakılacak olursa baş­tan sona taranan eserleri şöylece sıralıyabiliriz:
 
1.Ebu'l-Hasen Ali ibn Ahmed el-Vâhıdî, en-Neysâbûrî, Esbâbu'n-Nuzûl, Beyrut (Dâru Mektebetu'l-Hilâl) 1985 (İkinci baskı).
2.Celâluddin Abdurrahman ibn Ebî Bekr es-Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl fi Esbâbi'n-Nuzûl (Tefsîru'l-Kur'âni'l-AzîmTefsîru'l-Celâleyn hamişinde), Kahi­re (el-Mektebetu't-Ticâriyye el-Kubrâ), tarihsiz.
3.İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, tahkik: Mustafa es-Saka, İbrahim el-İbyârî ve Abdu'l-Hafîz Şelebî, Beyrut (Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, 1391/1971 . (Üçüncü baskı).
4.Ebu Abdurrahman Mukbil ibn Hâdî el-Vâdi'î, es-Sahîhu'l-Musned min Esbâbi'n-Nuzûl, Kahire (Mektebetu İbn Teymiyye), 1408/1987.
5.Abdülfettâh el-Kâdî, Esbâbu'n-Nüzûl mine's-Sahâbe ve'l-Müfessirîn, Kahire tarihsiz (Birinci Baskı)
6.Ebu Ca'fer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî, Câmiu'l-Beyân fî Tefsiri'l-Kur'ân, Dâru'l-Ma'rife, Beyrut 1398/1978 (el-Matbaatu'l-Kubrâ el-Emîriyye Bulak-Mısır 1323 baskısından ofset).
7.el-Hâfız İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, tahkik: Dr. Muhammed İb­rahim el-Bennâ, Muhammed Ahmed Aşûr, Abdu'1-Azîz Guneym, Kahraman yayınları, İstanbul 1985.
8.Ebu'l-Ferec Cemaleddin Abdurrahman ibn Ali ibn Muhammed el-Cevzî el-Kuraşî el-Bağdâdî, Zâdu'l-Mesîr fî İlmi't-Tefsîr, el-Mektebu'1-İslâmî, Dimaşk ve Beyrut 1385/1965 (Birinci baskı).
9.Abdurrahman ibnu'l-Kemâl Celâluddîn es-Suyûtî, Tefsîru'd-Durru'l-Mensûr fi't-Tefsîri'1-Me'sûr, Dâru'I-Fikr, Beyrut 1409/1988 (İkinci baskı).

10.Ebu Abdullah Muhammed ibn Ahmed el-Ansârî el-Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, Dâru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut 1408/1988, (Birinci baskı).
11.el-İmam el-Fahr er-Râzî, et-Tefsîru'l-Kebîr, Dâru'l-Kutubi'l-îlmiyye, Tahran tarihsiz.
12.Şihâbuddîn es-Seyyid Mahmûd ei-Alûsî el-Bağdâdî, Rûhu'l-Ma'ânî fî Tefsîri'i'l-Kur'âni'l-Azîm ve's-Seb'i'l-Mesânî, İhyâu't-Turâsi'l-Arabî, Beyrut tarihsiz.
13. Nizamuddîn el-Hasen ibn Muhammed en-Neysâbûrî, Ğarâibu'l- Kur'ân ve Rağâibu'l-Furkân (Taberî Tefsiri kenarında), Kahire, Bulak 1323.
14. Abdurrahman ibn Muhammed ibn Mahlûf es-Seâlibî, el-Cevâhiru'l- Hısân fi Tefsiri'l-Kur'ân, Beyrut tarihsiz,
 
15.İzzuddîn İbnu'l-Esîr Ebu'I-Hasen Ali ibn Muhammed el-Cezerî, Üsdü'I-Gâbe fîMa'rifeti's-Sahâbe, Tahkik: Muhammed İbrahim el-Bennâ, Muhammed Ahmed Aşûr, Mahmud Abdülvehhâb Fâyid, Kahire, tarihsiz (Dâru'ş-Şa'b neşri).
16. Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, tahkik: Hamdi Abdülmecid es-Selefî Bağdad 1979.  ( esbabı nuzül, Fatiha’dan Nas’a Esbabı Nuzul kitap, Esbabı Nuzul oku, Esbabı Nuzül kitabı, Kuran ayetleri iniş sebepleri, Esbab-ı Nüzul, Esbabı Nuzul Kuran Ayetlerinin İniş Sebepleri kitabı, bedrettin çetiner esbabı nuzul kitabı,  Esbab-ı Nüzul 2 Cilt )
 
 
 
       İÇİNDEKİLER 

Önsöz..................................... VII       
 Giriş........................................ 1      
 İstiaze ve Besmele................ 12      
 Fatiha Sûresi (1).................... 13       
 Bakara Sûresi (2)................... 14      
 ÂIi İmran Sûresi (3)............. 125      
 Nisa Sûresi (4)...................... 197      
Mâide Sûresi (5)................... 289     
En'âm Sûresi (6).....              352
 A'râf Sûresi (7)..................... 392     
 Enfâl Sûresi (8).................... 404     
Tevbe Sûresi (9)................... 436  
Hûd Sûresi (11)................... 501      
Yûsuf Sûresi (12)................ 508      
Ra'd Sûresi (13)................... 519      
İbrahim Sûresi (14).............. 531      
Hıcr Sûresi (15).................... 533      
Nahl Sûresi (16)................... 539      
İsrâ Sûresi (17)..................... 558 
Kehf Sûresi (18)................... 582
 Meryem Sûresi (19)............. 592   
Tâhâ Sûresi (20).................. 598  
Enbiyâ Sûresi (21)............... 602
Hacc Sûresi (22).................. 608     
 Mü'minûn Sûresi (23)......... 624
 Nûr Sûresi (24)..................... 628      
Furkan Sûresi (25).............. 663       
 Şuarâ' Sûresi (26)............... 674  
Neml Sûresi (27)................... 678
Kasas Sûresi (28)................. 679
Ankebût Sûresi (29)............. 685
 Rûm Sûresi (30)................... 694
Lokman Sûresi (31).............. 698
Secde Sûresi (32)................. 705
 Azhâb Sûresi (33)........709
Sebe' Sûresi (34).........  740
Fâtır Sûresi (35).................... 744
 Yasin Sûresi (36................... 747
Sâffât Sûresi (37).................. 752
Yûnus Sûresi (10)............ .....497
Sâd Sûresi (38)..................... 755
Zumer Sûresi (39)................ 758
Ğâfir(Mü'min) Sûresi (40).... 768
Fussılet Sûresi (41).............. 770
Şûra Sûresi (42).................... 775
Zuhruf Sûresi (43)................ 782
Duhân Sûresi (44)................ 787
 Câsiye Sûresi (45)................ 791
Ahkâf Sûresi (46).................. 795
Muhammed (Kıtal) Sûresi   (47)
Feth Sûresi (48).................... 806
Hucurât Sûresi (49).............. 817
Kâf Sûresi (50)...................... 832  
Zâriyât Sûresi (51)................ 834
Tûr Sûresi   (52)...................... 835
Necm Sûresi (53)................. 836
Kamer Sûresi (54)................ 840
Rahman Sûresi (55)............ 843
Vakıa Sûresi (56)................. 844
Hadîd Sûresi (57)................. 847
Mücâdile Sûresi (58)........... 852
Haşr Sûresi (59)................... 865
Mumtahine Sûresi (60)....... 870
Saff Sûresi (61).................... 876
Cum'a Sûresi (62)............... 879
Münâfikûn Sûresi (63)........ 882
Teğabun Sûresi (64)........... 891
Talâk Sûresi (65).................. 893
Tahrîm Sûresi (66)............... 896
Mülk Sûresi (67)................... 900
Kalem Sûresi (68)................ 901
Hakka Sûresi (69)................ 905
Meâric Sûresi (70)............... 906
Nûh Sûresi (71)................... 909
Cinn Sûresi (72).................. 910
Müzzemmil Sûresi (73)...... 915
Müdddessir Sûresi (74)...... 917
el-Kıyâme Sûresi (75)......... 924
İnsan Sûresi (76)................. 927
Murselât Sûresi (77)............ 930
Nebe' Sûresi (78).... ,........... 931
Naziât Sûresi (79)................ 932
Abese Sûresi (80)................ 934
Tekvîr Sûresi (81)................. 936
İnfitâr Sûresi (82)................. 937
Mutaffifîn Sûresi (83).......... 938
İnşikâk Sûresi 84)............. 940
Büruc Sûresi 85)................ 941
Târik Sûresi (86)                    942
A'lâ Sûresi (87)..................... 943
Ğâşiye Sûresi (88)............... 945
Fecr Sûresi (89)................... 946
Beled Sûresi (90)................. 948
Şems Sûresi (91)................. 949
Leyi Sûresi (92).................... 950
Duhâ Sûresi (93)................. 954
İnşirah Sûresi (94)............... 957
Tîn Sûresi (95)...................... 958
Alak Sûresi (96)................... 959
Kadr Sûresi (97)................... 962
Beyyine Sûresi (98)............ 963
Zelzele Sûresi (99).............. 964
Adiyât Sûresi (100).............. 965
Kâria Sûresi (101)............... 966
Tekâsür Sûresi (102)........... 967
Asr Sûresi (103)................... 968
Hümeze Sûresi (104).......... 969
Fîl Sûresi (105)..................... 970
Kureyş Sûresi (106)............ 971
Mâûn Sûresi (107)............... 972
Kevser Sûresi (108)............. 973
KâfirÛn Sûresi (109)........... 975
Nasr Sûresi (110)................. 977
Leheb (Mesed) Sûresi (111)
İhlâs Sûresi (112)................ 980
Felak Sûresi (113)............... 982
Nâs Sûresi (114).................. 982

cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR