Herkesin hayatı başka birisinin yazdığı bir masaldır.
Andersen
Sonraları, olayları düşündükçe daha da çok dehşete kapılıyordu.
“Bu vurulan ben olabilirdim. Adı Turhan, soyadı Emeksiz’miş...
Nazmi de olabilirdi, Engin de olabilirdi…. İlhami, Hayrettin, o güzel yüzlü asistan kız ya da şu etrafımdaki tanımadığım binlerce çocuktan biri de.
Ama kurşunun üstündeki adreste bizim adımız yoktu.
Ne kadar yazık; o çocukcağız da herhâlde sabah sabah bizim gibi kalkmış, okula yetişeceğim diye kim bilir nasıl acele etmiş, boğazından iki lokma ya geçmiş ya geçmemiş, başına gelebilecekleri tahmin bile etmeksizin kalabalığa karışıp hepimiz gibi tüm iyi niyetiyle haksızlıkları ve kötü yönetimi protestoya kalkışmıştı. Miting dağılınca belki de arkadaşlarıyla sahildeki çay bahçesinde buluşacaklar, o gün yaşadıklarını büyük bir heyecanla birbirlerine anlatacaklar, yaşamlarına kaldığı yerden devam edeceklerdi.”
Ama artık o genç adamın böyle bir şansı yoktu. Her şey bir anda noktalanmış, yaşamının en tatlı olması gereken bir zamanında, kimselerin bilemediği başka bir dünyaya gidivermişti.
Ne kimse ona bu dünyaya gelirken sormuştu “doğmak ister misin?” diye, ne de giderken soracaklardı “Tamam mı artık? Gitmek zamanı geldi mi sence?”
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.