“Ulises sırtını limana döndü ve ormanın içinden geçen taşlı patikayı takip ederek dağın tepesine, Atena’nın ona tarif ettiği yere doğru yürümeye başladı. İşsiz güçsüz bir grup erkek, içinde ateş yanan bir benzin varilinin etrafına toplanmıştı. Onlara selam verip ellerini ısıtmak için bir iki dakika yanlarında durdu. Sonra kısmen yıkılmış taş kapıdan şehre girdi.”
Alberto Manguel ve Max, bize yerinden yurdundan edilmiş insanların, yersizyurtsuzların kendilerini hiçbir topluluğa ait hissetmeyişleri üzerine, başkahramanının mitik Ulises olduğu bir hikâye anlatıyorlar.
Manguel, edebiyat, edebiyat tarihi ve akademik disiplinin sınırlarını, insanı soluksuz bırakan bir ustalıkla tek hamlede aşıyor. Çağımızın Montaigne’i o; Mars’a yeni bir keşif robotu gönderirlerse adını “Manguel” koymalılar.
John Sutherland
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.