AMOK KOŞUCUSU
1912 yılında Napoli Limanı’nda büyük bir transatlantiğin boşaltılması esnasında meydana gelen esrarengiz bir kaza…
Ülkesine gitmek üzere Kalküta’dan gemiye binen bir Avrupalı… Gemide herkesten saklanan bir doktor… İsimsiz doktorun Avrupalı yolcuya anlattığı sırrı…
Malezya ormanlarında kimsenin uğramadığı ücra bir noktada doktorun tanıştığı cazibeli, mağrur, onu çılgına çeviren, kariyerini bitiren, hayatını altüst eden İngiliz kadınla ilgili bir gizem… Tutkunun esiri olan, pişmanlıklar içinde kıvranan, vicdanını rahatlatmak, kendini affettirebilmek için delicesine koşan bir adamın öyküsü…
Elinizden bırakmadan okuyacağınız, sizi bulunduğunuz yerden, zamandan alıp götürecek Stefan Zweig’ın dünyada en çok bilinen ve okunan başyapıt öyküsü Amok Koşucusu.
n
n
AY IŞIĞI SOKAĞI – MÜREBBİYE – GÖRÜNMEYEN KOLEKSİYON
Stefan Zweig, üç novellasından oluşan bu kitapta yine insan psikolojisinin derinliklerine iniyor. Ay Işığı Sokağı’nda, Fransa'da denizcilerin uğrak yeri olan bir liman kentine gidiyoruz. Bir gezginin, Almanca şarkı söyleyen bir kadın sesi duyması ve sesin sahibini aramasıyla macera başlar. Anadilinde duyduğu şarkının peşinden giden gezgin, bir batakhanede sesin sahibini bulur.
Mürebbiye’de; iki küçük kızın, bakıcılarının yaşadıklarına tanık olması, yetişkinlerin katı ahlak kuralları ve acımasızlıklarıyla tanışması ve bir daha asla onarılamayacak şekilde yara almasını okuyoruz.
Yazarın sanat ve siyasi tarihle harmanladığı Görünmeyen Koleksiyon’da ise, bir antikacının müşteri listesinde adını görüp merak ettiği yaşlı bir koleksiyoneri ziyaret etmesiyle gelişen olaylara tanık oluyoruz.
n
n
YAKICI SIR
Avusturya Alpleri’nde bulunan bir otelde tatilini geçiren Baron için, sıkıcı günlerini renklendire-bilecek tek şey flört edebileceği bir kadınla tanışmaktır. Aynı otelde tatil yapan bir kadın dikka-tini çeker. Fakat kadın sert görünümüyle bütün ümidini kırmıştır. Onu etkilemenin yolunun, kadının on iki yaşındaki oğluyla dostluk kurmak olduğunu düşünür. Şimdiye kadar çocuk ol-duğu için yeterince ciddiye alınmadığını düşünen Küçük Edgar, kendisine bir yetişkin gibi dav-ranan Baron’a büyük bir hayranlık ve coşkuyla karşılık verir. Bir süre sonra Baron, çocuğu kullanarak annesiyle de samimiyet kurar. İlk başta her şey yolunda giderken, çocuk git gide bu üçlü arkadaşlıktan dışlandığını hissetmeye başlar. Annesiyle Baron’un kendisinin bilmediği bir sır paylaştığına, Baron’un annesini üzecek kötü planları olduğuna, bir şeylerin yanlış gittiği-ne inanmaya başlar. Kendisinden saklanan bu sırrı keşfetmek ve annesini korumak için büyük bir mücadeleye girişir.
n
n
BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ
XV. Louis dönemi Fransız sarayının en etkin kadınlarından Madame de Prie, bir gün kralın gözünden düşer ve Normandiya’da bir köye sürülür.
Erkekler tarafından ilgi görmeye, Paris’in ışıltılı hayatına, yapmacık da olsa saygı ve hayranlık duyulmasına alışkın olan Madam için bu sürgün günleri katlanılmazdır.
Yalnızlık çekeceği ve kendiyle baş başa kalacağı bu zamanda hayatına anlam katan tek şeyin eski günlerdeki yaşantısı olduğunu anlar. Artık gitgide sağlıklı düşünme yetisini de kaybetmiştir. Bir gün, onu kıskanan ve şehirden uzaklaşmasına içten içe gülen ne kadar aristokrat varsa hepsini sürgün olduğu köye toplayarak bütün zenginliğini gösterebileceği bir şölen yapmaya karar verir.
Amacı hem dikkat çekmek, hem mutlu olduğunu sanmalarını sağlamak hem de onlara unutamayacakları bir veda etmektir.
n
n
İNSANLIĞIN YILDIZININ PARLADIĞI ANLAR
“İnsan hayatında çok nadiren alçakgönüllülük gösteren o büyük an, kendisinden yararlanmasını bilmeyenlerden son derece korkunç intikam alır. O büyük an, ürkekleri aşağılamayla geriye iter ve yeryüzünün bir başka tanrısı olan yılmayan yaradılışları ise, ateşli kolları arasına alıp kahramanların gökyüzüne yükseltir. O bir tek saniyeyi, layık olmadığı halde kendisini kadere söz geçirecek yere yükseltmiş o saniyeyi, hiçbir şey bir daha geri getiremez.
Şans, çok sevdiklerine karşı bile her zaman cömert değildir v