Kıymetli Öğretmen, “Çocuk Milleti” kendine mahsus dünyası ile karşındadır. Çocuklar sana çevrilen gözlerle sana dikilen kulaklarla kalp çırpıntısı hâlindeki heyecanlarla sınıfına gelip oturmuşlardır. Artık siz sınıfça, okulca bir aile sayılırsınız. Bu ailenin başı, mesulü sensin! Ve unutma ki, bunların her birinin bir derdi vardır. Bundan sonra da yaşlarına göre dertleri olacaktır. Hocalık “tahtaya kalk ve otur”dan ibaret bir iş değildir. Şu sarışın kızın suratı niçin daima asık ağlamaklı? Şuradaki çocuk niçin bu derece sessiz, içine dönük? Şu beriki niçin sınıfı, teneffüshaneyi birbirine katıyor? Ya şu koca kız neden, her vesileyle ağlıyor? Şuracıktaki niçin öyle ürkek, korkak duruyor? Bu çocuk, niçin tırnağını yiyor, öteki niçin parmağını emiyor? Şu oğlan tembel; iyi ama zeki bir çocuk niçin tembel olmalı? Hele şu okuldan kaçanlara ne demeli, kimbilir ne dertleri var? İşte hocalık, bu ve buna benzer suallerin cevaplarını aramak ve bulmaktır. Onların küçücük kalplerini, dertli dünyalarını birer birer tanımak, deva olmaktır hocam. Yoksa kara kaplı defteri çıkarıp not atmak, kızınca dayak atmak değildir. Hocalık “öğren; daha öğren” diye müfredat programını çocuğun beynine bunaltıcı çelik bir tas gibi geçirmek değildir. Evet Sevgili Hocam; sen, mesut, bedbaht, fakir, zengin ve daha şu biçim veya bu biçim aileden kopup gelen fakat her birinin kendine göre bir problemi olan çocukların emanet alındığı yerdesin. Son söz, son karar senindir. H. Şükrü Selçikoğlu
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.