Yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde, mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. Resimleri seyredip geçenler, vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar fakat ben olduğum yerden ayrılamıyordum. Bu portrede ne vardı?... Bunu izah edemeyeceğimi biliyorum; yalnız, o zamana kadar hiçbir kadında görmediğim garip, biraz vahşi, biraz mağrur ve çok kuvvetli bir ifade vardı. Bu çehreyi veya benzerini hiçbir yerde, hiçbir zaman görmediğimi ilk andan itibaren bilmeme rağmen, onunla aramızda bir tanışıklık varmış gibi bir hisse kapıldım.
Şarkılara, türkülere dökülen şiirleri, çığır açan hikayeciliği, her biri başyapıt niteliğindeki romanlarıyla edebiyatımızın en önemli isimlerinden olan Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna romanında sıradan, kendi hâlinde küçük bir memurun hayatına odaklanır. 1. Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde, aile mesleğiyle ilgili eğitim görmesi için Berlin’e gönderilen genç Raif Efendi, kültürüne yabancı olduğu bu kentin kaotik ortamına uyum sağlayamaz. Sessiz, içine kapanık Raif’i, sığındığı kitaplar ve düşler dünyasından Yahudi asıllı bir ressam kızla yaşadığı tutkulu aşk çıkaracaktır. Biri Batı’dan öteki Doğu’dan gelen iki yaşam kaçağının, iki düş insanının mutluluğu uzun sürmez. Hikâye klasik tragedya sahnesinin olağan akışı çerçevesinde gelişecek, kendini durağan zamanın hüküm sürdüğü bunaltıcı gündelik hayat atmosferinde yapayalnız bir figür olarak bulan kahramanı kaçınılmaz yazgısına doğru sürükleyecektir.
Kürk Mantolu Madonna, roman kişiliklerine getirdiği çarpıcı ve derinlikli psikolojik çizimlerle çağdaşı anlatılar içinde benzeri bulunmayan hüzünlü bir aşk hikâyesi, okuru kuvvetli bir sahicilik duygusuyla saran çağdaş bir tragedya...
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.