Kötü olmak sandığımız kadar zor değil. Yeter ki kararlı olalım. Geri dönüş yollarında çınlayan her “acaba” bu kitaptaki öykülerin ana teması. Birbirine benzeyenlerin farklılıklarını mercek altına almak, bir kayayı dağın tepesine çıkarıp düşüşünü izlemekten farklı mı? Ne de olsa çoğumuz anı olacağını bilmeden yaşıyoruz hayatı, her adımımızı ölçüp biçemiyoruz…
Bir Gün Sineği, Ela Kiçik’in ilk öykü kitabı. Kiçik, öykülerini özgür bir ruhla kaleme almış. Bunu betimlemelerde ve anlatımdaki rahatlıktan anlıyoruz. Öykülerinde insan eliyle konmuş sınırlara değiyor Kiçik. Aşması, değişmesi zor olan kendini öyküde deniyor. Sınırlar aşılmıyor ve her çaba gördüğüyle, bildiğiyle kalıyor. Kendi hayatının ve hatasının etrafında dolaşan kişiler görüyoruz öykülerde bu yüzden.Bir ceketi ilikleyen düğmeyle ömrünü masa başındaki işinde heba edenin hali bir. Hiç kimse ve hiçbir şey hiçbir yere gidemiyor. Gidemeyen kalıyor ve sürekli söyleniyor. Eylemsizlik yalana dokunurken, susuşlar intikama, bencillik vicdana değiyor.
Kısacık anlardan büyük meseleler doğuyor. Nesnelere büyük büyük anlamlar yükleniyor. Küçük gerçeklikler büyüyor. Herkes aynı anda hem arınmak hem kirlenmek istiyor. Çünkü rüyalar basit. Onları karmaşık kılan kusurlu sevilişlerimiz diyor Asuman. Delirdim çünkü kaybolamıyorum diyor Tanju. Ortasında yürüdüğü çim adamlara dil çıkarıyor Düğme. Korkularının iştahına sudan sebepler serpiyor Suna.
Şehveti tuzla buz ediyor Mehtap. Resul’e selam yolluyor Memo ve öğretmenine “Neden?” diye soruyor. Pazar gününün platonik aşığı pazartesi varoluşuna yenik düşüyor.
Ela Kiçik anlattığı kişi serbest bırakıyor ve kendinden olmayan hayatlara uzanıyor. Öyküde ilerleyebileceğinin göstergesi bu.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.