René Descartes 1596’da Touraine’de doğdu. 1604’de babası tarafından La Flèche kolejine gönderildi. Henry IV tarafından kurulan Kolej İsa Toplumunun Babaları [Jesuitler] tarafından yönetiliyordu. ... Descartes geleneksel eğitimine karşı daha sonra oldukça sert bir eleştiri yöneltti ve daha bir öğrenci iken ona öğretilenlerden (matematik dışında) büyük hoşnutsuzluk duydu. ... Paris’teki yaşamın ilgisini dağıttığını gördü, ve 1628’de Hollanda’ya çekilerek 1649’a dek orada kaldı. ... Traité du monde başlıklı çalışmasının yayımlanışı Galileo’nun kınanması nedeniyle askıya alındı. ...” (Copleston'dan)
Descartes Avrupa’nın ilk modern felsefecisi olarak kabul edilir. Ve ayrıca Avrupa’da mekanik biliminin kurucusu ve daha başka yenilikleri ve katkıları arasında analitik geometrinin de geliştiricisidir. Descartes felsefeyi ve bilimi ayırmadı; tam tersine, ikisini de insan Usunun kendi öz-bilgisi uğruna, gerçeklik uğruna etkinliği olarak gördü.
Modern felsefe, modern etik, modern dönem, tümü de evrensel özgürlük bilinci zemininde sürekli yenileşme kültürünün, Tinin oluş sürecinin momentleridir. Descartes herhangi bir yerelliğin ve herhangi bir tarihselliğin göreli bakış açısının ötesine uzanan ilk Avrupalı ussalcıdır. Ve böyle olarak bugün de kültürdeki usdışının model eleştirisidir. Çünkü:
1) Usun Saltık Gerçekliğin ve Saltık Anlamın kaynağı olduğunu kavradı;
2) Usun tüm insanlara eşit olarak paylaştırıldığını kavradı;
3) Gerçekliğin insan-üstü olmadığını, pozitivist ve nihilist bir öte-yan sorunu olmadığını, ussal varoluşun insanın ussal özü tarafından kavranabileceğini kavradı;
4) Böylece her insanın bilincinin, tüm insanlığın bilincinin gerçeklik biçimini kazanabileceğini gördü;
5) Geleneksel kültürel yaşamı sorgusuzca doğrulamadı, tersine bir ideal/ussal etik yaşam uğruna onu da kuşku altına düşürdü.
Descartes’ın kuşkusu bilgideki kuşku öğesinin kendisini yenmeyi, pekinliği ve gerçekliği birleştirmeyi, duyguyu ve düşünceyi barıştırmayı hedefler.
Eğer insan varoluşu insan doğasına uygun bir biçim kazanacaksa, bu biçim güzellik, özgürlük ve gerçeklik tarafından belirlenmeli, değer dediğimiz şey saltık olarak insan varoluşunun kendisi olmalıdır. Eğer insana güvensizlik, onun ussal özüne uygun olarak gelişme ve kavramı ile uyum içinde edimselleşmiş insan olma yeteneğine inançsızlık egemen ise, bu kuşkucu ve kötümser yorum, bu umutsuz realizm henüz insan doğasına ilişkin olarak sürmekte olan bilgisizliğin anlatımıdır, ve henüz bir bilinemezin gözdağı altındaki bir zayıflık dünyasında, henüz usdışı sanılan bir dünyanın saçmalığında varolan bilince aittir. Descartes özellikle bu ham bilinçten özgürleşmede, usun öz-güvenine ulaşmada modern insanlığın yalnızca kendi doğal ışığına, yalnızca bu en değerli ve sonsuz kaynağına özgürce bakma gereksiniminde olduğunu anımsatır. Onun kuşkusu bilmeye ve bilgiye değil, kuşkunun kendisine yöneliktir. Onun kuşkusu tüm kültürün olumsuzlaması ve sorgulamasıdır, ve kültürün kendisinin pıhtılaşmamasının, oluşta olmasının olanağıdır. Ve tüm kültürün ussal olarak, ereksel olarak, özgür olarak biçimlenmesi istemidir. Descartes ile ussal düşünce bilinci özgür, ussal, gerçek varoluşa doğru yönlendirir.
İlk kez Descartes’ın çalışması Avrupa’da felsefi çabayı inaklardan ve boşinançlardan özgürleştirdi, Avrupa’nın karanlık ortaçağlarının korkusunu yendi, ve kültürün kendisine Usa sonsuz güven aşılamaya başladı. İlk kez ondan sonra Batı felsefesi için Usun gerçeklik yolu açıldı. Ancak ondan sonra ussal özünün bilincindeki insanlığın bilgisizliği, etik-dışı varoluş biçimlerini ve çirkinliği yenmeye belirlenmiş olduğu, ancak özgür insanın gerçekten uygar olabileceği, kendini etik, estetik ve entellektüel özünde yeniden yaratabileceği anlaşıldı.