X. yahut XI. yüzyılda yaşayan bir şair için ülkesi olan Endülüs, artık herhangi bir toprak parçası değildir, bilakis coğrafi güzellik ve özellikleriyle, içleri bilim ve sanat adamlarıyla dolu şehirleriyle, hanları, hamamları, köşkleri, camileri ve çarşılarıyla emsalsiz bir ülkedir, kısacası bir daha içinden çıkılmak istenmeyen “dünya cenneti”dir. Sözü edilen “dünya cenneti”nde sadece Müslümanlar yaşamaz, Hristiyanlara ve Yahudilere de yer vardır. Tıpkı İbnu’l-Arabî’nin kalbini ilahî sevgi ve merhametin bir tezahürü olarak bütün inanç ve din mensuplarına açması gibi, Endülüs’teki Müslüman idaresi de çatısı altında, Müslümanlarla birlikte Hristiyan ve Yahudilere de yer ayırmıştır. Bu bir arada yaşama ortamının varlığı sayesinde, söz gelimi X. yüzyılda bir Endülüslü Hristiyan kuzeyde kendi dindaşlarınca kurulmuş krallıkların varlığına rağmen Endülüs’te kalmayı ve Endülüslü olmayı o krallıkların vatandaşı olmaya tercih etmiştir.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.