Şifa bulmayı beklediğim bu odada da çıkmışlardı karşıma işte, tesadüf değildi. Pembe elbiselerini giymiş bir genç kız gibiydi, henüz yeni durmuştu çiçeğe, öyle gerçekti ki kokusu geliyordu burnunuza, klima soğuttukça odayı yapraklarının hışırtısını duyabiliyordunuz, uzansanız dokunabilirdiniz dallarına.
Sonradan öğrendim Japonya’daki kiraz ağaçlarının bir fotoğrafıymış bu. Hem yeniden doğuşu, hayatın başlangıcını yani baharı müjdeliyorlar hem de kaçınılmaz sonu simgeliyorlardı. Kiraz çiçekleri baharın müjdecisi olmasına rağmen, daha solmadan en güzel halindeyken dallarından düşmesi sebebiyle edebiyatta ölüm ile yaşamın birlikteliğini ifade ediyorlardı. Bir kiraz ağacının fotoğrafı bile bağlar mı sizi hayata, en tedirgin anınızda bile “Ha gayret, hadi pes etmek yok.” der mi çiçekleriyle? “Çiçeklerini döksen bile meyveler vereceksin.” diye müjdeler verir mi? “Kahverengi dallardan pembe çiçekler açtığına göre ümitsizliğe gerek yok.” diyen Rumi’yi hatırlatır mı her seferinde?
Orada tedavi gören kaç hastaya nasip olacaktı acaba kiraz ağaçlarının altında yatarken gökyüzüne bakmak, rüzgârı yüzünde hissetmek, köyüne, ait olduğu topraklara sağlıkla geri dönebilmek.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.