“Yaptığın iş, yaşadığın bu cilvesiz, asık yüzlü kent irade diye bir şey bırakmıyor, yıkıp geçiyor. Yüzeysellik salgın halinde yayılmış her tarafa, kurtulamayacağını bilerek kaçıyorsun. Aşktan daha güçlü bir ağrı kesici arayıp duruyorsun. Aynı zamanda daha az gurur kırıcı bir ağrı kesici... Bir türlü dinmeyen ağrılarını ruhu sana ait olmayan tenlerde avutmaya çalışıyorsun. Gerçekte gereksinim duymadığın şeyleri birer birer tüketmeye başlıyorsun. Olmuyor. Kurtulamıyorsun.Kendinle baş başa kaldığın son beş yılda eşsiz cimriliğin sayesinde öz benliğinden esirgediğin her şeyi geri istiyorsun. Silah sesleriyle bölük pörçük olmayan uykuların özlemini çekmeye başlıyorsun. Sevgilinin yumuşacık dokunuşlarını hayal ediyorsun. Geniş mezhepli kentler, sıkıp canını acıtmayan, hayallerinden iki numara küçük olmayan bir hayat... Beynine mermi gibi yağmayan, kalbine hançer gibi saplanmayan sözcükler hayal ediyorsun. Bir deniz kenarında sahile vuran dalga sesleri, ılık bir rüzgâr, seni kendinden bir parça kadar kanıksamış bir hayalin sıcacık göğsüne başını yaslayıp sonsuzluğa doğru uyumak istiyorsun.Yatağın içinde dönüp dururken öncekilerden farksız olmayan bir gün daha doğuyor. Uyanıyorsun. Yaşadığın hayatın, aslında bir çemberin etrafında dönüp durmaktan ibaret olduğunu anlıyorsun. Çapında da, sürekli kat ettiğin yolda da bir değişiklik yok. “Pi” gibi bir şey… Hatta virgülden sonra on binlerce rakamın dörde yuvarlanması gibi. Sana bir de isim veriyorlar üstelik, “dört” diyorlar mesela, hiç unutma diye üzerine bir de kesik çizgi atıyorlar; kalbindeki on binlerce kesiğin izi gibi bir çizgi. Seni bir sürü imgeden bir ‘şey’e indirgiyor, sabitleyip bırakıyor olduğun yere…”
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.