Yağmur dinmiş, yorgun çiselemesi de bitmişti. Ufkun üstündeki bulutlu gökte kızgın güneş alıcı ışıklarını aşağıya; dal, böcek, taş ve toprağa salarken sabah olmuştu. Yaz zamanıydı, doğa renk cümbüşüne dönmüştü. Serçeler şen şakrak daldan dala atlayarak, coşkuyla yaşanan mekânda yerlerini almışlardı. Böcekler, karıncalar, gökte gezinen bulutlar, birden bastıran sıcaklarda yerlerinde duramıyorlardı.Bozkırda beliren dört atlı, yorgun, ıslak, altlarındaki atları çatlatırcasına dörtnala sürmekteydiler. Atlar, vadiye rüzgardan da hızlı, nallarından şimşekler çıkartarak uçar gibi girmişlerdi. Çakırdikenleri, bodur çalılar, atların toynaklarını yaralamıştı. Kulaklarını geriye atarak yola devamda isteksizliklerini diretiyorlardı sürücülerine. Önde giden, dizginlerini çekerek atını yavaşlatırken; "Atları dinlendirmemiz gerek. Hem biz de biraz dinlenmiş oluruz," dedi. Öteki üç atlı, hiç konuşmadan homurtu şeklinde "Olur," yanıtı verdiler. Konuşmaya güçleri kalmamıştı.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.