Gözlerini daldırdı uzun bir süre, yanı başımızdaki türbenin kapısına kilitlendi. Ciğerlerinin en derinine inen bir nefesle doldurdu içini. Belli ki zor bir konuşmaya hazırlanıyordu. Bana döndü sonra. Gözlerimin içine bakarak “Aşk,” dedi. Derin bir nefes çekti. “Bilir misin evladım? Aşk, dediğin göçmen bir kuştur, soğuk yüreklerde barınmaz ki. Yüreğin soğudu mu, bilesin ki aşk ölür gider; fark edemezsin. O yüzden aşkı arama boşuna.Sadece yüreğini sıcak tut. Zamanı gelince o geri dönersıcak yüreğe. Mevlana’nın kıyısındayım. Türbenin bahçesine yakın bir yerde, asırlık bir çınarın altındayım. Gün az önce geceye bıraktı sırasını.Az ötemde loş bir ışık altında yatan büyük aşkın, büyük terk edişin büyük filozofunu düşündüm. “Aşk göçmen bir kuştur.”Kalkıp gitmeli miyim böyle durumlarda? Kendimi yollara mıvurmalıyım? Bahar yağmurunun ıslattığı yollara yansıyan ışıkların içinden geçiyor beynim.Hiçbir yaşamışlığım yok; hiçbir insanı tanımam ama yine de bu şehri sevdiğimi fark ettim. Az ötemdeki türbenin içindeki aşk hâlinin huzuruna banıp yine yollara düşecek olsam da bu kentin ışığı hep kalacak içimde. Beynimde bir Mevlevi seması…Derin nefes aldı tekrar. Bastonunu düzeltti. Yağmurun bitmesini bekliyordu ve artık gitme vakti idi. Sakalını sıvazladı. Şarabi gözleri nedensiz ıslanmıştı. Gözlerini sildi. “Allah’a emanet ol, oğlum.” dedi ve gitti. Kentin ışıkları vuruyordu yollara. “Yolun ışık olsun.” dedim ardından. Eminim ki duydu.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.