Alfred Adler’e göre “Bu hayatta bazı insanlar oyuncu, bazıları ise seyircidir; seyirci olanlar hayata katılmazlar ve diğerleri ile bütünleşemezler.” Adler’in bu tanımını yaratıcılığa uyarlayacak olursak yaratıcılık beklemekle ortaya çıkmaz, harekete geçmek gerekir. Yaratıcı olmak umutsuz bir durum değildir, her yaştaki her kişi yaratıcıdır ve yaratıcılığını geliştirebilir. Ancak içinde yaşanılan sosyal çevrenin yaratıcı davranışın sergilenmesinde kısıtlayıcı nitelikte olduğu unutulmamalıdır. Yaratıcılık özgür bir ortamda filizlenir, beslenir ve gelişir. Çocukluk döneminde “Yapmamalısın!” gibi yasaklayıcı ve “Böyle davranmak ayıp, günah, uygunsuz!” gibi yargılayıcı tutumlarla kısıtlanan düşünce, duygu ve davranışlarımız, yetişkinlik döneminde bizi, hem kendimizi kısıtlayıcı hem diğerlerini yasaklayıcı ve yargılayıcı tutumlar sergileyen kişilere dönüştürür. “Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz, bir ön yargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha güç.” diye yakınan Einstein, aslında kendi yaratım sürecinde karşılaştığı kısıtlayıcı, yasaklayıcı ve yargılayıcı yaklaşımlara vurgu yapmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yaratıcılık, özgür ve destekleyici ortamda ilgi ile başlar ve gelişir. Bu kitap, hiç kimseyi birdenbire yaratıcı kişilere dönüştürmeyecektir ancak yaratıcı düşünce ve yaratıcı etkinlik için harekete geçirici bir etki yaratabilir.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.