Seansını bitirdi. Bu beyaz odanın içerisinde yılların tek kararttığı şeyin kendisi olduğunu düşünüyordu. Duvarların boyası neden atmamıştı? Oysa saçlarının rengi bile akmıştı. İçinde ki karanlığa inat saçları kırlaşmıştı. Bu kadar hayata maruz kalmak bazen insaniyet damarını titretiyor, naif kalbine ağır geliyordu. Belki de kalbine ağır gelenin kalbinde ki aşka zarar vereceğini düşünüyordu, bu yüzden de korkuyordu. Nitekim o sigara içerken bile verdiği nefesin, sevdiği kadının aldığı nefese karışma ihtimalini düşünerek acı dumanı üflemiyor, yutuyordu. Her Yusuf’un bir kuyusu vardı. Onun kuyusu da bu terapi odasıydı. Ve yine her Yusuf’un bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı. Onun kurtarıcısı ise Elif’ti.Bu terapi odasının kapısını gözleyen birisi vardı. Kapının önünde odadan çıkmak üzere olan avını bekliyordu. O bazı nefeslerin alınmaması gerektiğine hükmedenlerdendi. Bu odanın kapısından çıkanlar bazen kaybolurlardı. Derdini anlatmak için o odaya girenler, çıkışında bazen gözlerini bilmedikleri bir yerlerde açarlardı. Çektirdikleri acıların bedelini acı çekerek öderlerdi. Bedelini ödemeyi reddedenler ölümün soğuk nefesini hissederlerdi. O nefesin sahibi Münker’di, bu sefer sadece günahları sorgulamıyordu, onları çıkarıyordu.Üstüne vazife olmayan mesut hayaller kuran genç bir de delikanlı vardı. Mutluluk onun hakkı değildi, o mutluluğunu terk edilişinin ardında bırakmıştı. Oysa bazı aşklar saplantıların birer yanılsamasıydı. O bunu bilmiyordu, muhakkak herkes gibi acı çekerek öğrenebilirdi. Nefi ise acıyla hayatını çekerek öğrendi. Gerçek olmayan bir hayatı gerçekmiş gibi yaşadı. Yanılsamadaydı. Ancak o da diğer insanlar gibi farkında değildi. Ta ki Münker’le tanışana kadar...
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.