Bir Yahudi ailede doğan Herbert Marcuse (1898-1979) Birinci Dünya Savaşına ve Spartaküs ayaklanmasına katıldıktan sonra, 1922’de Freiburg Üniversitesinde Alman Yazını üzerine bir doktora derecesi aldı. 1928’de Freiburg’a geri dönerek daha sonra Habilitasyonunu engelleyecek ve Nazi Partisine katılacak öğretmeni Heidegger’in asistanı oldu. 1933’te Frankfurt Okuluna katılan Marcuse Nazilerin erki ele geçirmesinden sonra okulun üyelerinin çoğunun yaptığı gibi ABD’ye göç etti ve 1940’ta ABD uyruğuna geçti. II. Dünya Savaşı sırasında CIA’nın önceli olan Office of Strategic Services için Almanya’nın Nazilerden temizlenmesi ile ilgili çeşitli görevlerde yer aldı. Amerikan üniversitelerinde (Columbia, Harvard, California) politika bilimi ve Rusya ile ilgili bölümlerde profesörlük yapan Marcuse savaş karşıtı öğrenci protestolarının ve hippie deviminin öncülüğünü üstlenen Yeni Solun babası olarak kabul edildi. Bir Marcuse klasiği sayılan Us ve Devrim (1941) Hegel’in yapıtları için geniş bir İçindekiler ve Dizin çalışmasıdır. Marcuse Hegel’in felsefesini bir altyapı türevi olarak yorumlar. Böyle görelileştirilmiş bir Hegel’in Hegel olduğundan kuşku duyan daha yeni yazarlar genellikle Frankfurt Okulunun neo-Marxist Eleştirel Kuramının bileşenleri arasında ‘Hegel’ adından söz etmezler. Kozmopolitan bir politik program ileri sürmesine karşın, Frankfurt Okulunun kuruluşu, desteklenmesi ve büyümesi ile ilgili adların tümü de Yahudi kökenli idi: Felix Weil, Carl Grünberg, Karl Korsch, Friedrich Pollock, Theodor Adorno, Max Horkheimer, Walter Benjamin, Georg Lukács, Erich Fromm, Wilhelm Reich, Leo Löwenthal. Hiç kuşkusuz Institut für Sozialforschung kapalı bir dinsel topluluk değildi. Sorun Batı yurttaş toplumlarında Okulun kapısını çalacak eşit ölçüde heyecanlı entellektüelin bulunmayışı, kurtuluşçu mesihçiliğin ön-modern gelenek tinine ait bir motif olması, özellikle Duyunç Özgürlüğünü kabul eden ülkelerde özel Mülkiyeti ortadan kaldırma adına özgür İstencin kendisini toptan yoketme ilkesinin kabul edilemezliği idi. Frankfurt Okulunun amacı Kapitalist Toplum olarak nitelediği modern Yurttaş Toplumuna almaşık olarak Marxist ilkeler üzerine dayalı bir toplum biçiminin kuramını geliştirmekti. Sovyet Marxizminin bu ‘ideale’ uygun bir toplum modeli üretemediği düşünülüyordu. Okul amacında başarılı olamasa da 1960’ların karşı-kültür akımlarında açıkça duygudaş bir yanıt buldu. Yurttaş Toplumu kavramını ve demokratik İstenci reddeden ve kitlenin göreli politik geriliğini egemen sınıfın komplosu olarak, Yurttaş Toplumunu ise yönetilen toplum olarak, istençsiz ve dolayısıyla sorumluluğa yeteneksiz bir kurban olarak yorumlamada direten Okula hiç olmazsa kendi gözünde bir haklılık dozu sağlayan etmen Yurttaş Toplumundaki aşamalı moral, törel ve politik özgürleşme suçunu ona yükleyen tepkici eğilimler oldu. İstenç kavramı ile bağdaşmayan teknolojinin özerkliği şeyleşme ya da yabancılaşma gibi altyapısal tasarımlar Eleştirel Kuramın özel inceleme alanları oldu. Ek olarak, kemikleştiği düşünülen Marxizmi yeniden diriltmek üzere Freud’dan türetildiği ileri sürülen ve materyal altyapının bir bileşeni sayılan içgüdünün birincilliği tasarımı da Eros adı altında Okulun kuramsal görünüşünü tanımlayan birincil motifler arasına alındı. Ekonomik süreç Usun temelidir biçimindeki tarihsel materyalist ilke ile uyum içinde, Eleştirel Kuramda Duyunç Özgürlüğü ve Ussal İstenç kavramlarına yer verilmedi. Eleştirel Kuramın eleştirisi ve yargısı ussal bir ölçütün yokluğunda kuramcının özencinden türetildi, eleştiri eleştirdiği altyapının bir fonksiyonu oldu. Yalnızca baskılanmaya, aldatılmaya ve denetlenmeye belirlenmiş karşıtlıksız tek-boyutlu insan ve tek boyutlu toplum tasarımları ile tutarlı olarak, Okul hiçbir zaman politik ve ekonomik örgütlenme ile ilgilenmedi. Ortodoks Marxizmin sınıf savaşımı kavramını ve ona bağlı diktatörlük, zor ve şiddet öğelerini programından silen Frankfurt Okulu Yurttaş Toplumunda eylemsiz bir Reddediş olarak, salt Eleştiri uğruna Eleştiri olarak kaldı. Marcuse’nin sözleri ile, Eleştirel toplum kuramının şimdi ve gelecek arasındaki uçurumu kapatabilecek hiçbir kavramı yoktur: Hiçbir söz vermeksizin ve hiçbir başarı göstermeksizin, olumsuz kalır. Böylece, umutsuz olarak, yaşamlarını Büyük Reddedişe vermiş olanlara ve verenlere bağlı kalmayı ister. Olumlusu olmayan analitik bir Olumsuz olarak Büyük Reddediş daha sonra Gerçeğin ve Usun olumsuzlanması olarak postmodern nihilizm tarafından üstlenildi, ve İstencin ve Özgürlüğün, onunla birlikte Hak, Ahlak ve Törelliğin, ve sonuçta bütününde insan değerlerinin reddedilmesi kültürel incelemeler olarak, metin çözümlemeleri olarak ve yazınsal eleştiri olarak, kısaca Küçük Reddediş olarak düzeltildi. -Aziz Yardımlı-
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.