İnsanın kendini gerçekleştirmesi, kendisini kuşatan engelleri aşması; tutkuyla bağlandığı duyguları sayesinde gerçekleşiyorsa kıskançlık, tutkuya dönüşen duyguların belki de en abartılısı ve tehlikelisidir. En az sevmek kadar doğaldır da. Kıskançlığın doğallığı bireysel deneyimlerle, toplumsal koşullarla şekillenir ve insanın kendisini kuşatan engellerde kaybolmasının nedenine ya da bu engelleri aşmasının motivasyonuna dönüşür. Kıskançlık nedir? Kim kimi ne zaman ve nasıl kıskanır? Baba oğulu, kardeş kardeşi, kadın erkeği, erkek kadını kıskandığında kötülüğün yıkıcı gücünden mi beslenir? Selda Uygur Gürbüz kitabına bu soruların cevabını arayarak başlıyor. Kıskançlığın tanımını; ne olmadığı, haset ve imrenmeden farklarını da ortaya koyarak yapıyor. Mitolojiden modern metinlere kadar kıskançlığın kültürel zeminde kendine açtığı alanı gösteriyor. Ardından Türk romanındaki izdüşümünü psikanalitik yöntem ve yorumlarla gözler önüne seriyor. Kıskançlık duygusunu kurgunun ve kahramanların karakteristiği, başat unsuru olarak ele alan romanları ‘oidipus kompleksi ve baba-oğul’, ‘aşk-cinsellik ve kıskançlık’, ‘narsisizm ve kötücüllük’ başlıkları altında inceleyerek kitabının bağlamını oluşturuyor.
Elinizdeki kitap; gündelik hayatını, sıradanlığı, arzularının düzenini kıskançlık yüzünden bozan kahramanları anlatırken insan için hiç de yeni olmayan bu duygunun Türk romanında ele alınma biçimini metodolojik olarak gözler önüne seriyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.