Günümüzde “beden”, hem direniş imkanları bakımından hem de iktidarların kendi hegemonyalarını sürdürmeleri bakımından radikal ve kurumsal politikaların merkezinde yer alıyor. Federici de direnişin ve tahakkümün mücadele alanı olarak gördüğü bedenin bir tarihi olduğunu ileri sürüyor. Feminist, ırkçılık karşıtı, trans ve çevreci bütün hareketler açısından beden, devlet ve sermayeyle karşılaşmanın bir zemini, dönüştürücü toplumsal pratiklerin yeşerebileceği bir imkan olarak algılanıyor.
Öte yandan kapitalist gelişmenin neoliberal döneminde sermayenin girdiği ve bir türlü aşmayı başaramadığı yeniden üretim krizinde de bedeni tahakküm altına alma ve denetleme zorlu ve kaçınılmaz hale geliyor. Bedenlerin yalıtılması, parçalanması, psikolojik ve tıbbi müdahalelerle yeniden oluşturulması, arzu ve ihtiyaçlarının ya bastırma ya da uyumlulaştırma yoluyla denetlenmesi, kapitalizmin tahakküm stratejileri olarak karşımıza çıkıyor.
Oysa Federici’ye göre beden, sömürünün sınırı, onun önündeki engeldir. Bedeni, özgürleştirici ve içkin bir politik imkana dönüştürmek ise ancak onun arzu ve ihtiyaçlarını çoğaltmakla mümkündür. Bunu da birbirinden yalıtılmış olmaktan dolayı korku yüklenip iktidarın tahakkümüne boyun eğmeye hazır bedenlerden ziyade başka bedenlerle, hatta insan olmayan varlıklarla ve doğayla “büyülü” bir birlikteliğe giren bedenler yapabilir. Bu yüzden de ancak korku ve yalıtılmışlığın “keder”inden çıkıp, “neşeli militanlık”la arzularını ve ihtiyaçlarını şimdide politikleştiren bedenler, kendilerini, başkalarını ve dünyayı dönüştürebilir.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.