Spinoza 17. yy. felsefesinin en önemli figürlerinden biridir ve bu felsefe, tarihsel olarak tam bir geçiş ve kriz dönemi içinde konumlanır. 17. yy. kapitalizmin yavaş yavaş tarih sahnesine çıktığı, seküler dünya görüşünün kamusal alanda yaygınlaştığı fakat siyasal alanda hala eski-yeni çatışmasının tüm şiddetiyle devam ettiği bir dönemdir. Bu tarihsellik Spinoza felsefesine de yansımıştır. O, öncelikle mutlak bir Tanrı ispatı çabası içine girmiş, epistemoloji, etik, siyaset alanlarını sonraya bırakmıştır. Bizim bu kitapta sorunsallaştırmaya çalıştığımız şey; Spinoza felsefesinin yine siyasetin en önemli kavramlarından biri olan ideoloji ile ilişkisini kurmak olacaktır. Bilindiği üzere İdeoloji kavramının temel bir siyaset kavramına dönüşmesi süreci oldukça yenidir. Marks’la birlikte özellikle vücut bulan kavram, 19. yy.ın kurumsallaşmış kapitalist dünyasından 20. yy. faşizm rejimlerine kadar uzanan izlekte ve günümüzün post-modern toplumunda güncelliğini hala muhafaza etmektedir. Bu anlamda, Spinoza’nın kurduğu ontolojik-etik-siyaset evreninin, kavramın derinleştirilmesinde bize önemli imkânlar sağlayacağını düşünerek, özellikle Marks’ın farklı ideoloji yorumlarının, Spinoza’daki karşılığı veya yankısı üzerine bir soruşturma yapılacaktır.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.