“Çocukken sevdiğim şeylerden biri, pastel boya ile yumurtalara göz ve gözlük çizmekti. Yumurtalara çizdiğim gözlerin kendi gözlerim olduğunu düşünürdüm o zamanlar hep. Kırılırlarsa kör olacağımdan korkardım. Şimdilerde bazen buzdolabında bana bakan yumurtalarla göz göze geliyor, gülümsüyorum. Onlara kaş, göz ve ağız çiziyor, sonra yine gülümsüyorum. Gözlerim, geride bıraktığım uzun yıllar nedeniyle bozulmaya başlamış olsa da buzdolabını her açışımda gördüğüm yumurtalar bana hâlâ çocukluğumu ve sevdiklerimi hatırlatıyor çünkü,” diye yazıyor B. Funda Süzer ve mutfaklarda geçen anılarını olağanüstü hikâyelere dönüştürüyor.
Nar yemek için senede bir gün çocuklarının ruhlarını bahçeye toplayan bir kadın… Sahanda pişmiş yumurtanın sarısı gibi doğan güneş… Bir yemek kitabının sayfaları arasına dağılmak için, terziliği bırakmış olan bir annenin dikiş kutusunda bekleyen düğmeler… Freni patlamış, boş çuvallarla dolu bir kahve kamyonu gibi gelen “Çaydanlık Fırtınası...” Evde ne zaman bu Rumeli yemeği yapılsa, Bektaşi bıyıklarının kenarındaki çorba damlaları hatırlanan dayı… Gökyüzü, içinde domates kaynayan kazanın karası rengini aldığında, prova mankenine giydirilmiş gelinliğin üstüne sıçrayan domates suyu…
“Ben annemin bir mutfak cazcısı olduğunu, yaprak sarma kokusunun iyiden iyiye, hatta sürekli özlenir hâle geldiği yaşlarda anladım,” diyen B. Funda Süzer, kurduğu sofralardaki lezzet şölenini sözcükleri de pişirerek bu kitaba taşımış. Aklınıza ve gözünüze afiyet…
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.