Soğuk Savaş sonrası dönemde yaygınlık kazanan yönetim biçimi Batı tipi liberal demokrasi oldu. Bu durum demokrasi kavramının tekdüzeleşmesini, tek bir demokratikleşme tecrübesinin genel-geçer farz edilmesini beraberinde getirdi. Halbuki birbirinden farklı sosyal yapılar üreten her bir ülke siyasal sistemin de kendilerine has biçimlerini üretti.
Türkiye'de 1960'lı ve 70'li yılların en fazla tartışılan kavramı demokrasi için özellikle kemalist sol çevrelerde "cici demokrasi" ya da "Filipin tipi demokrasi" kavramı yaygınlaşmıştı. Anlatılmak istenen, azgelişmiş, üçüncü dünya ülkelerinde demokrasinin çoğunluğun temsili değil ancak "zinde kuvvetler"in öncülüğünde ve Nasır tipi bir sosyalizm eşliğinde kalkınmanın motoru olabileceğiydi. Bugünlerde yaşanan tartışma da benzer bir düşünsel arka planın tezahürüdür.
Bir tarafta ülkedeki seçmenin desteğinin yarıya yakınını almış, uzun süre daha da bu kitleye hitap edecek görünen bir siyasal hareket ve bu siyasal hareketin demokratikleşme ajandası; diğer tarafta bu siyasal hareketin radikal politik pratiklerle ve yeni "zinde kuvvetler" ittifakıyla alaşağı edilmesi stratejisi. Demokrasi ve demokratikleşmenin anlaşılmasında bu tartışma noktaları esasında bir yönetim biçimi olarak demokrasinin temel karakteristiklerinin ortaya konulması ihtiyacını beraberinde getiriyor.
Farklı kültür havzalarında farklı uygulamalarıyla kavramın asgari ortak çerçevesini çizmek mümkün müdür? Bu siyasal sistemin sınırları nelerdir? Demokratikleşmeden kasıt ne olabilir? Hamit Emrah Beriş bu kitabında bir yönetim biçimi olarak demokrasiyi tarihsel arka planıyla birlikte ele alıyor, kavramın süreç boyunca siyasal sistem içinde uygulama tarzlarını, kurumsal şekillenişini inceliyor, günümüz tartışmalarına ışık tutacak entelektüel derinliği okuyucusuna sunuyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.