Bütün insanlar av kokusu almış akbabalar gibi evlerinin damından, kadınlar ve çocuklar kapı önlerinden ve pencerelerden; görülmemiş bir heybet ve ağır adımlarla köyü terk eden Meryem geline bakarak; sırıtarak, dedikodu ediyorlardı. Önlerinden geçen başı dik, gururlu kadın; gördükleri, duydukları hiçbir şeye benzemiyordu. O an insanlık cehalete, cehalet hoyratlığa, hoyratlık utanmazlığa, utanmazlık iğrençliğe dönüşüyordu. Herkes; kırmızı güneş altında gözleri kör eden insafsızlığın, doğruyu bükmüş yalanın ve kutsanmış linçin yardımıyla; köşeye sıkıştırılmış masumiyetin sürüyü terk edişini izliyordu. Meryem, yüreğindeki gerilmiş tellerin üstünde yürüyordu adeta. Sanki ölmüş de halâ her şeyin farkındaymış gibi; bulanık nehrin üstündeki köprüyü, katledilmiş masum birinin sırat köprüsünden geçme anı gibi, aşağıdan akan bulanık sular, cehennem alevine dönüşerek köprünün tahtalarına dil uzatıyordu…
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.