Bergson 1896 yılında yayınladığı Madde ve Bellek başlıklı kitabında “hareketimge”yi (hareketli kesitler), Deleuze’e göre daha derinde “zaman-imge”yi de, sinemanın doğumundan önce şaşırtıcı bir şekilde keşfeder. Tanımladığı bu imge tipi sayesinde gerçekliği dolaysız olarak sunma imkanı doğmaktadır. Bergson’un temel itirazı düşüncenin sırtını büyük ölçüde bilimsel bilgiye dayıyor olmasıdır aslında. Çoklu düşünce için bilgiden daha fazlasına ihtiyaç vardır ona göre. “Bergson’un düşüncede eksik bulduğu ancak sinema sanatı tarafından tamamlanan şey, gerçekliğin dolaysız sunumu’dur. Sinema imgelerle doğru ya da yanlış düşünceler sunmaktan ziyade sadece düşünceler sunduğundan, düşünceyi bilginin dar kalıplarına sığdırma yoluna gitmez. [...] Bergson imge kavramından idealistlerin temsil dediğinden daha fazla, materyalistlerin şey dediğinden daha az olan bir varoluş tarzını, başka bir deyişle, şey ile temsil arasında bulunan bir varoluşu anlamaktadır. Bu yüzden Bergson’a göre imge, felsefedeki ikiliklerin üstesinden gelme projesi için ayrıcalıklı bir başlangıç noktası teşkil eder.”Şekerin erimesini sabırla bekler Bergson, çünkü süre oluş’tur. Özcan Yılmaz Sütcü’nün doktora tezinde öne sürdüğü argümanlardan yola çıkarak kitaplaştırdığı Sinematografik İmge ya da Gerçekliğin Dolaysız Sunumu’nun sinema felsefesine ilgi duyan okurlar için kıymetli bir kaynak olacağına inanıyoruz.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.