Yürek devleti akıl adlı vezirini devre dışı bırakmıştı ve inisiyatifi tümden gönlüm almıştı artık. Gözlerimi alamıyordum Sevda’nın gözlerinden. Adeta bu ışıltılı dünyada kaybolacağım endişesine kapılıyordum. Sevda’nın gözlerinde eridiğim benliğimin benden gittiğini ve ayaklarımın yerden kesildiğini hissediyordum. Sevda’nın gözlerinde bilinmez dünyaların labirentlerine doğru bir yolculuğa çıkıyordum. Kendimi bu bakışların karşısında aciz ve yalnız hissediyordum. Aşk kusurları bertaraf etmiş ve ben gibi fanilerin nezdinde Sevdalar adeta yücelmişti. Sevda’nın nazarında kapıldığım bu duygularımdan kendim olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek gibiydi. Dünyanın en zor savaşıydı; çünkü müttefik de düşman da bendim. Saatler saniye olup öylece akıyordu sanki o karşımdayken. Su gibi akıp gidiyordu vakitler.
Yüzüme baharın rengi vurdu sanki o anda. Etrafımda kelebekler uçuyordu sanki. Yaşamak ölmekten daha çok cesaret ister. Ben o yaşama cesaretini Sevda’yı sevmekle buldum. Onu yaşamımla eş değer tuttum. Yaşamayı sevmeye başladım onun için. Çünkü yaşamımın içinde Sevda var artık. Hayat nefesimi kesen anlardan ibarettir. Nefesimi kesen anlarımı Sevda ile yaşamak istedim. Demir atmak istedim yüreğine, gönlümün limanına çekmeye çalıştım. Havada rüzgar olsam essem gönlüne. Denizde dalga olsam, yelkenlerimi açıp gelsem. Martı olup arkandan seslensem. Sınırlarını açsa bana bir kez. Bazen sınırlarını zorladım ama, sınırları beni kendi sınırlarımın içinde yaşamaya mahkum etmeye başladı. İçimdeki korku, Sevda’yı kaybetme korkusu sınırları zorluyordu.
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Korku girdabının içine girdim sanki. Biraz zaman geçtikten sonra bir mesaj geldi.
“ Kimsiniz?” yazıyordu.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.