“Sosyal düzenin kilit taşı olan hukukun bireylerden üstün olması yeterli değildir. Bunun yanında ayrıca bir de doğaya dayandırılmalıdır, yani bu üstünlük hayali değil akılla ispatlanabilir olmalıdır. Aksi halde kendisi de sonuçları da güvenilmez olacaktır. Ondan doğan düzen de istikrarlı olmayacaktır; doğal düzeni belirleyen zorunluluğa ve değişmezliğe sahip olmayacaktır. Her an ortadan kalkabilecek tesadüfi birleşimler sayesinde sürüp gidebilecektir. Eğer bireysel iradeler sosyal düzene bağımlılığın meşru olduğunu hissetmezlerse, düzen istikrarsızlaşır. Öyleyse topluma gerekli olan şey ‘gerçek doğadan gelen ve aklın üzerine inşa edilen ilkelerdir.’”
Sosyolojinin kurucularından Durkheim, Aydınlanmacı modern siyaset felsefesinin kurucularından Rousseau’yu inceliyor. Durkheim hayatının sonlarında, belki Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı koşullara da tanık olmasının sonucunda modern Batılı toplumlarda eğitim vasıtasıyla yükseltilecek bilincin ne kadar önemli olduğunu fark etmişti. Ayrıca Rousseau’yu da sosyolojinin öncülerinden biri olarak görüyordu. Hakkında uzun bir makale kaleme almıştı. Ona göre Rousseau, doğa durumundaki doğal bir varlık olarak insanın ancak toplum içerisinde beşeri bir varlığa dönüştüğünü çok önceden anlamış ve bize anlatmaya çalışmıştı. Bu dönüşümün teorisinin incelendiği çalışmayı Türkçede ilk kez okuru ile buluşturuyoruz.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.