İslâm Medeniyet târihi üç müessese üzerine kāimdir. Bunlar câmii, tekke ve medresedir. Osmanlı döneminin bidâyetindennihâyetine kadar olan vetîrede ulemâ ve meşâyiha çok ehemmiyet verilmiş, buna mebnî olarak da bu devletin maddî ve mânevî yapılanmasında ulemâ ve meşâyih zümrelerinin fevkalade tesiri olmuştur. Osmanlı’nın bir Cihan Devleti hâline gelmesi Osman Gâzî Hazretleri’nin vasiyetinde görüldüğü üzere “Kuru kavga ve cihangirlik arzusu” için değil “Îlâ-yı kelimetullah”ı emel ittihaz etmiş olmasıydı. Bu yüzdendir ki devletlerini birçok kereler “Devlet-i Muhammediyye” olarak tavsif etmişlerdir. Osmanlı Devleti, Selçukluların bakiyesi topraklarda kurulduğundan, onların İslâm’ı yorumlama şekilleri de sûfî bir menhec üzerine ikāme edilmişti. Osmanoğulları bidâyetlerinden îtibâren ilim aşkı ile mücehhez bir muhabbet ile kāim, yılmaz bir cihâd sevdâsı ile de kılıca sevdâlı bir neseb idi. Onlar, kendisine cedd-i emcedinden tevârüs etmiş olan hilâfet-i seniyye, saltanat-ı şahâne, îlâ-yı kelimetullâh ve mazlumlara hâmîlik vazîfesini icrâ ederken dâhilde ve hâriçte ulemâ ile irtibatı kuvvetlendirerek onları istihdam üzere bir siyâset izlemiştir.Ulemâ ve meşâyih ile olan ünsiyeti ona ecdâdından tevârüs etmiş bir edeptir. Bu meyanda Osmanlı sultanlarının târih boyunca izledikleri siyâsetlerinde nazar-ı dikkati celbeden en ehemmiyetli hususlardan biri de, onların meclislerinde ulemâ ve meşâyihı bir arada tutmaları, zaman zaman bu iki tâifenin rüesâları arasında çıkan nizâları da hem âlim hem sûfî olan zülcenâheyn zevâtça çözüme kavuşturup Ehl-i Sünnet mezhebinin yaşanmasında tekke ve medrese istikāmetinde bir menhec ikāme etmiş olmalarıdır.Bu zümrelerin müessisi oldukları fikir akımları ve bu fikir akımlarının bânîlerinin teşekkül ettirdikleri cemaat, cemiyet ve fikrî cereyanlar bugün de devâm etmektedir. Bunların görüşlerinin netîcelerini ve günümüzdeki in‘ikâsını da bu dönemle münâsebetini gözeterek kendi te’lifatlarından naklettik. Bu meyanda dipnot ve kaynakçamızda Ehl-i Sünnet’e muhâlif bu zevâtın adlarını ve eserlerini gördüğünüzde bu duruma şaşırmamanızı, bunun nedeninin yukarıda belirttiğim sebepler olduğunu ifâde etmek isterim. Çünkü bu zevât beslendikleri kaynağın izlerini üzerlerinde taşımaktadırlar. Merhûm Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi (Rahmetullâhi Aleyh)in buyurduğu gibi: “Târih okumanın gâyesi hâli anlamaktır; çünkü hâl mâzînin çocuğudur.”Söz konusu cemaat, cemiyet ve fikrî cereyanların bugün de devâm etmesi, bu fikir akımlarının daha dikkatli bir şekilde tahlil edilmesini iktizâ ediyordu. Sıhhatli bir netîceye vâsıl olabilmek için de hakkında çok görüş serdedilen ve üzerinde çok fikrî karışıklık olan ve muğlak yorumlar yapılan bu zevât üzerinde çok ince bir şekilde çalışılması ayrı bir ehemmiyet arz ediyordu.Bu boşluğu bir derece doldurmak gâyesiyle bu hususla alâkalı çok ciddî bir araştırma ve tahkîkāt yapıldı. Bu çalışmamızın ilk temel kaynağı mezkûr ulemânın bibliyografya taramalarına dayanıyor. Bu zevât hakkında yapılmış tezler, te’lifat, makaleler, adı geçen zevâtın eserleri, yakın ve uzak halkadan hâtıratlar, arşivde yapılan taramalar ve mezkûr zevâtın maddî ve mânevi olarak ahfâdının nakillerini ihtivâ eden eserler belirlendi. Toplanan bütün mâlûmât âlimlerin herbirinin ismi altında tasnif edildi ve ayrı başlıklar altında kaleme alındı.Bu mevzu ile alâkalı arz ettiğimiz usulde yapılmış çalışma sayısı pek azdır. Bu kitap üzerinde çalışma arzusu bu ihtiyaçtan hâsıl olmuştur. Elbette ki bu eser daha da tafsilatlı çalışılması gereken çok daha şümullü bir yekün teşkil edecek bir mevzuya sâhiptir. Elimizde çalıştığım konuyla ilgili yüzlerce kitap ve mâlûmât bulunmaktadır. Bu itibarla muhtasar bir ç
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.