"Güzel prenses, seni güllerin arasına saklanmış bir yılan sokmuş. Beni ise bugün üzerine insan kisvesi giymiş yılanlar soktu. Bir kere değil, her fırsatta da sokmaya devam ediyorlar. Galiba buna alıştım, onun için de hayattayım. Hayatta derken belki de silueti, tarihi dokuları ve doğası öldürülen İstanbul gibiyim. Biliyor musun, İstanbul artık feryat figan bile etmiyor, çünkü ruhu da öldürüldü ve benim gibi de yaşayan bir ölü oldu.Ya sen Kız Kulesi, sen de kavuşamadın sevdiğin Galata`ya. Aranıza boğaz girmiş, benim ise arama Karadeniz. Hem hırçındır Karadeniz yol vermez. Zindanda, Sabahattin Ali bile dayanamamış dalgalarının sesine, ya ben nasıl dayanayım? Üstat:"Dışarıda deli dalgalar, gelir duvarları yalar, beni bu sesler oyalar, aldırma gönül aldırma" demiş ve içini döküp rahatlamış. Ya ben ne yapayım, benim zindanım Sinop`ta değil içimde. Her şeyi de içime attım, çünkü çaresizlikten içime söyler, derdime de dert katarım.İşte böyle Kız Kulesi. Bilirim, sen boğazın dalgalarına dayanırsın ama ben nefessiz kalmışken nasıl dayanırım beni boğan derinliklere? Biliyor musun, bazen gaipten de sesler duyarım. Yoksa bu ses, içinde soluksuz kalan prensesin sesi mi?Yok değil, çünkü ben her cinayet gördüğümde bu sesi duyarım. Yine bir ses katıldı derim ölü ruhların sesine. Aslında o kadar çok ses var ki ^^İstanbul`un semalarında, belki de. Şehri bu hale onların ahi getirdi.Bu da onların şerefine gelsin, dedikten sonra elindeki bira şişesini kafasına, gözlerini de Tarihi Yarımadaya dikti...
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.