İki yüz ayak uzunluğunda ve yüz elli ayak genişliğinde, çarpık altıgen şeklinde kocaman bir avlu düşünün. Toprağa oldukça derin çakılarak birbirine sıkı sıkıya bitiştirilmiş, çapraz latalarla pekiştirip tepeleri sivriltilmiş yüksek kazıklardan oluşan ve dört bir yanından kapalı duvar -ceza yerimizin çevreleyen dış duvar hakkında böylece iyi bir düşünce edinmiş olursunuz. Bu duvarlardan birine yerleştirilmiş olan ve her zaman kilitli duran, -gece ve gündüz- bir nöbetçinin beklediği sağlam nizamiye kapısı yalnızca çalışmaya giden mahkûmların geçmesi için açılırdı. Bu kapının ardında ışıl ışıl parlayan dünya vardı: İnsanların olağan yaşamlarını sürdürdüğü özgürlük dünyası. Kapının, duvarların iç tarafında bu dış evren bize bir peri masalı gibi görünüyordu. Bizim dünyamızın bununla benzerliği olan hiçbir yanı yoktu: Burada geçerli olan yasalar, töreler, özel gelenekler ve kendine özgü giyim şekliyle dünyanın hiçbir yerindekine benzemeyen yaşam biçimiyle ve farklı insanlarıyla yaşayan bir Ölü Evi. Şimdi size betimlemeye çalışacağım dünyanın bu çok özel köşesi, işte burasıdır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.